Ahlak ve Etik genellikle aynı anlamda kullandığımız iki kelime, oysa bu iki kelimenin kapsamları farklıdır. Ahlak’ı ”bilinen/inanılan, genel kabul görmüş doğruların (iyilik, doğruluk ve erdem) bireyin davranışlarına yansıması” olarak tanımlayabiliriz. Bizim toplumumuzda ahlak bazen terbiye sınırları içine hapsedilir ki genellikle de bu cinsellikle ilgilendirilir. Bu durum doğru anlamdan uzaklaşmaktır. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse; İşini doğru yapmaya iş ahlakı, ticareti doğru yapmaya ticari ahlak diyemeyiz. Etik ise Töre bilimi, ahlaki olan, ahlakla ilgili çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünüdür

Böyle bir giriş yapmamın nedeni, bütün dünya Corona belası ile boğuşuyor. Ülke ekonomileri ciddi sarsıntı içindedir, başlarda batılı ülkeler resmen korsanlık yaparak birbirinin sağlık malzemelerini çaldılar. Birbirinin gemilerine el koydular. Adeta can pazarının yaşandığı bu süreçte bizim de ekonomik olarak etkilenmemiz tabiidir. Buna rağmen. İtalya İspanya İngiltere ve başlarda Çin’in de bulunduğu 120’den fazla ülkeye Türkiye tıbbi malzeme yardımında bulundu. Muhalefet tarafından eleştirilen Şehir hastaneleri katkısı ile salgına karşı ülkemiz Almanya dahil Avrupa ülkelerinin tamamından çok daha avantajlı bir durumdadır. (Avrupa’da yakını olanlar sorsun araştırsın, bizde sağlık için devletin yaptığı katkıyı o ülkeler yapıyor mu? Bizde devletin sağladığı hizmeti Avrupa’da almak için çok yüksek miktarda prim ödetirler. Bu gün Amerika’da ölenlerin çoğu sigorta primi olmayanlardır. Türkiye’de ise her vatandaş sağlıkta devlet güvencesindedir )

İktisat okuyanlar bilirler, ilk derste, iktisat: “Sınırsız insan ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla karşılanması bilimidir” diye tarif edilir. Girmek için can attığımız AB ülkeleri ikinci çeyrekte %11,9 küçülmüş, Türkiye ise %9,9 küçülmüş, peki üçüncü çeyrekte durum ne?  ABD %2,9 Rusya %3;6 Almanya %4 Fransa%3,9 İspanya%8,7 İngiltere %9,6 küçülmüş Türkiye ise tam tersi %6,7 büyümüş bizi %4;9 oranıyla Çin takip ediyor. Adam benim cebime ne girdi diyor, senin cebine çıkması gerekip çıkmayan, devletin yaptığı bu kadar bedava hizmet girdi.  

Hal böyle iken virüs belasından, salgın hastalıktan siyasi rant kotarmaya çalışmak gerçekten çok üzücüdür. Bu yetmiyormuş gibi ABD başkanlık seçim sonuçlarına göre Biden’e göz kırpan, bize karşı devamlı çifte standart uygulayan Avrupa’ya göz kırpan ama bizim milli menfaatlerine aykırı beyanlarda bulunmayı izah edemiyorum. (Azerbaycan’a cihatçı gönderilmiş, Libya’da ne işimiz var, Yunanlı komutanın emriyle Türk bayraklı gemiye uluslar arası sularda hukuksuz arama yapılması doğru bir harekettir. Ordu Katar’a satıldı gibi akıl almaz konuşmalar, hele şu haber diline bakın Din işleri subaylığı için gerici uygulama diyor, oysa batılı devletlerde de var. İnanın bu kafalar papaz ya da haham alınacak olsa o dili kullanamaz)

Ülkemiz; kurulan tuzakları bozmaya çalışıyor, güneyimizde bir terör devleti kurulmasın diye mücadele ediyor. Akdeniz’de haklarını almak için kuşatmayı yarmaya çalışıyor. Böyle bir ahvalde, bu kadar gayri milli siyaset tarzı ile yukarıya aldığım ahlak ve etik kavramlarını nasılda kaybettiğimizi görmek kahrediyor. Hala reform peşinde koşan bir ülkeyiz. Bütün bu olumlu hamlelere rağmen bir hazımsızlık, bir karşı duruş, kendilerine münevver/aydın olarak bakılan kesimden gelmektedir. Bu paradoks bize aydın kimdir? Sualini sormamızı gerektirir.                                     

İnsanın dünyaya gelişinden itibaren karşılaştığı kültürel yapı ve aldığı eğitimin niteliği, aydın olma sürecini de etkileyen faktörlerdir. Ama bu süreç aydın olmak için yeterli değildir. Aydın olmak bu süreçten sonra başlar. Bütün kazanımlarını, birikimini ortaya koyarak sorgulamalı, eleştirmeli, cevaplar bulup çözümler üretmelidir. Bu süreç İbrahim peygamberin (En’âm suresi 76-79) eleştirip, sorgulaması ve benim rabbim önce yıldız, sonra ay, sonra güneş deyip batışlarını görünce vazgeçip, sonunda da Allah’ı bulması gibi bir seyirdir. Bu aşamadan sonrası ise ateşe atılmayı göze alıp putlarla mücadeledir.  

Bilindiği gibi kilise tarafından önce idama sonra da ömür boyu ev hapsine mahkum edilen Galileo, mahkeme esnasında “dünya yine de güneşin etrafında dönüyor demiştir. Muhalefeti eleştirirken bu konuya neden girdim “Türkiye’de bunca güzellik varken Allah aşkına arada bir dünya güneşin etrafında dönüyor deyin

Bir aydın karşılaştırması olarak  (1957 yılı Nobel edebiyat ödülü sahibi) Cezayir asıllı Albert Camus’la (1964 yılında Nobel ödülünü geri çeviren) Fransız düşünür Jean Paul Sartre iki farklı aydın davranışına güzel bir örnektir. A.Camus, bir Cezayirli olarak komünistlerin eline geçer korkusuyla Cezayir’in bağımsızlığına karşı olmuş, P.Sartre ise bir özgürlük tutkunu olarak Cezayir’in bağımsızlığını desteklemişti. Bu örnekte A.Camus korku ve vehimlerle hareket eden aydın tipine örnektir. Sartre ise göze almaktan çekinmeyen, zor olanı tercih ederek evrensel doğrularla hareket eden ahlaklı aydın tipine örnektir. Camus Nobel kazanmış, Sartre ise ödülü reddetmiştir.                              

Yakın tarihimize baktığımızda pişmanlığın fayda vermediğine hep beraber tanık olduk. Çünkü yapılan yanlışların deyim yerindeyse bir kültür bir gelenek haline geldiğini gördük. 27 Mayıs1960 darbesi bu konuda benim çok ilgimi çeken bir örnektir. Türkiye’de beş kez hükümet kurmuş ve başbakanlık yapmış Bülent Ecevit  daha sonra 27 Mayıs bir hata idi diyerek  pişmanlığını itiraf etse de, darbenin ertesi günü yani 28 Mayıs günü Ulus Gazetesi’ndeki köşesinde şunları yazıyordu: "Karanlık günler sona erdi. Günaydın Türk Milleti! Dün, Türkiye'de büyük bir inkılap gerçekleşti; kökleşti. Bu inkılap, vatandaşın şuurunda boy verdi, gençlik kanıyla sulandı, ordu ile pekişti. Türk milleti, dün, ordusu ile öğünmekte ne kadar haklı olduğunu bir kere daha gördü. Türk halkı, dün sabah uyandığında, güneşin ışığı ile birlikte hürriyetin aydınlığına da kavuştu. Bu aydınlığı ona, Türk ordusu, bir büyük müjde olarak, gecenin karanlığında sessiz sedasız hazırlayıp, hak ettiği bir armağan olarak, gün ışığı ile beraber sundu. Sağ olasın Türk ordusu! Günaydın Türk milleti!" (Nuriye Akman 50 kelime) Eğer Ecevit o gün bu yazıyı yazmasaydı da Sarte gibi Galileo gibi yapsaydı doğru bir çığır açmış olacaktı. Nitekim bu duruşu 12 Eylül’de göstermiş, Hollanda Televizyonu NCRV’ye vermiş olduğu demeçten sonra hapsedilmiştir.

Yeni seçilen ABD başkanı Joe Biden’in “Erdoğan’ı darbeyle değil, Türkiye’de muhalefeti destekleyip devireceğiz” sözüne bel bağlamak yüz kızartıcı bir siyasettir. Ülkemizde çok partili siyasal süreçte olağan dönemler, olağandışı dönemlerden daha az olmuştur.  Çünkü olağandışı dönemlerin gölgesi her zaman baskın olmuştur. Bu olumsuzlukları aydınlarımız için hafifletici bir neden olarak göremeyiz aksine mücadelelerinde kamçılayıcı olarak görmek isterdik.

Maalesef kimi aydınım diyenlerimiz Nemrut ABD’nin, kimileri de engizisyoncu Avrupa kilisesinin gölgesinde serinlemektedir.