Tekin Alp aldatma isimli Haham oğlu Moiz Kohen’in milletimiz için yazdığı amentüyü önceki yazılarımızda yazmıştık. Kohen, Yahudi idi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra aşırı derece Türkçülük sevdasına düştü. Delicesine bir Türkçüydü. Bir Yahudi nasıl bu kadar Türkçü olur?  Demek ki; Ona verilen görev buydu. İçi boşaltılmış, İslam ve tarihinden kopuk bir Türk oluşturmaktı.

Bu kişi kitabında İslam için "Türk'ün atalar ruhunu zincire vuran din. Çöl kanunu, gericilik, esaret" diyordu. Yine kitabında "Kahrolsun şeriat" diyordu. Bu iblis 1956'da emekli olunca Paris'e gitti. 1961'de öldü. Vasiyeti:"Ölünce beni Türkiye'ye götürmeyin. Paris Yahudi mezarlığına gömün." Demişti. Vasiyet ettiği yerde gömülüdür.

Şimdide Celal Nuri İleri’nin (İttihatçıların hâkim olduğu Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda yer almış; daha sonra TBMM de ilk dört dönem CHP Milletvekilliği yapmış gazeteci fikir adamı) CHP için yazdığı amentüye (zırvalamaya) bakalım.

“İnandım, iman getirdim Halk Fırkası’na (CHP), Halk Fırkası’nın mebuslarına, mebusların yapacağı kanunlara, naşir-i efkarı olacak (fikrini yayacak) gazetelere, inanıp inanmayanlar için er-geç bir yevm-i sual (sual günü, hesaba çekilme günü) geleceğine inandım (Kelebek Mecmuası, sayı 25, sayfa 11).

Bizim amentümüz: mealen (Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş haktır (gerçektir). Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim).

CHP Genel başkanına soralım, partinin geçmişini eşeleyince bak neler çıkıyor. Öyle bir atmosfer oluşturulmuş ki, dini konuları alaya almak; gerek Başbakanlık yapan kişilerde, gerekse toplumda gazeteci, yazar, fikir adamları çevresinde, adete yarışyapılan bir alan olmuş, Yukarıda sözünü ettiğimiz iki “Amentü” kepazeliği ve soytarılığı için yanlış yaptılar deyip helallik isteyebilir misin? Eğer cevabın evet ise;Cem TV’de başörtüsüne “bir metrelik bez parçası”deyip sırıtık bir halde başörtüsünü hafife alışını, dalga geçtiğini hatırlatırız. BU BİR!!!.

Bir diğer çarpıcı mesele: Mecliste Ak Parti ve MHP,üniversitelerde başörtüsü sorununu çözen bir kanun çıkarmıştık. Hani şu 411 el kaosa kalktı diye manşetler atılan kanun. Hamdolsun O ellerden biri benim elimdi. Partin CHP bu kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine dava açmıştı. 68 sayfalık dava dosyasını Anayasa Mahkemesine kimler götürdü biliyor musun?CHP Genel Sekreteri Önder Sav, Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu ve Hakkı Süha Okay. O da ne? sende ordasın. Böyle durumlarda senden “o Kemal ben değilim kıvırtması” beklenir ama Anayasa Mahkemesi önünde pişmiş kelle gibi sırıtan fotoğrafınız var.

Üçüncüsü dönemin YÖK başkanı, Üniversitelere “Başörtüsü yasağını kaldırın” dediği için hakkında “Görevi kötüye kullanma” gerekçesiyle dava açmadınız mı? Bu gün kalkıyorsun başörtüsü sorununu ben çözdüm deyip zırvalarken, o YÖK başkanını şahit gösteriyorsun. Pes be birader pes! Ya hu bunları söylerken eski “kirli çamaşırların ortaya dökülmesi”diye bir deyimden haberin yok mu?  Anadolu da çok utanmayı “yerin dibine girmek” diye ifade ederler. Biz olsak insan yüzüne çıkamayız. Vallahi bu pişkinliğinize ancak şapka çıkartılır.

Şimdilik seni bir tarafa koyalım da Tek parti döneminizi sana anlatalım. Sabiha Sertel hatıralarında Halk Partisi'nin önde gelen mebusu Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından nakleder: “CHP neden demokratik bir seçime gitmiyor, halkın oyuna başvurmuyor?” dedim.  Mazhar Müfit bu soruya adeta kızdı. “Siz ne zannediyorsunuz” dedi. Bu halka seçim hakkı verirsek, Meclis'e kimler gelir bilir misiniz? Hacılar, hocalar, şeyhler...” (Demek ki partiniz seçilmesi gerekenlerin haklarınıgasp etmiştir)

1923-1943 tek parti döneminde dört senede bir düzenli altı seçim yapılıyor. 1927 seçiminden başlayarak 1946’ya kadar yapılan bu seçimlerde toplam 1037 milletvekili seçiliyor. 1032’si parti kimi seçtirmek istiyorsa onlardır, 5 tanesi bağımsızdır, adeta adaylar bunlar seve seve oy vereceksiniz denmiştir. (Partinin geçmişi işte böyle demokrasi incileriyle doludur)

O vakitler yapılan seçimlere bu günden bakınca; tamamen iptal edilmesi gereken seçimler olduğuna hükmedilir. Belediye seçimlerinin statüsü farklıdır. Birden fazla partinin yarıştığı ilk seçim 1930 yerel seçimleridir. Bu seçim Serbest Fırkanın kuruluşundan bir ay sonra yapılmıştır. Öyle bir seçim ki, daha teşkilatlarını kuramamış yeni bir parti karşısında seçim tamamen iktidarın (CHP) kontrolün de yapılıyor, yargıç teminatı yok. Her türlü usulsüzlük, hukuksuzluk devlet eliyle yapılabiliyordu. Çünkü Valiler CHP il başkanı, Kaymakamlar CHP ilçe başkanı idi. Örneğin Adana’da seçmen listesinde yer alanların sayısından fazla oy çıkmıştı; amma Vali bey bu fazlalığı geçerli saymıştı. Serbest Fırka taraftarlarının bu seçimde kimi dövülmüş, kimi tutuklanmıştı.

Dönemin Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak, hatıratında, bu seçimler sırasında Atatürk ile aralarında geçen bir konuşmayı nakleder. Atatürk'ün kendisine seçim sonuçlarını sorması üzerine Rıza Soyakşöyle der: "Bizim parti kazanıyor" Tebessüm eden Atatürk, Soyak'a şu cevabı verir: "Hayır efendim. Hiç de öyle değil. Hangi fırkanın kazandığını ben sana söyleyeyim: Kazanan idare fırkasıdır çocuk! Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler. Bunu bilesin."

İki konuya değinip bu yazıyı noktalayalım. Birincisi dürüstlükle ilgili: İkinci dünya savaşı öncesi Türkiye’de 9 büyük ticaret firması varken, savaştan sonra bunların sayısı 41’e çıkar. Savaş süreci çok kötü yönetilmiş bir süreçtir. Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu, bu durumu “itiraf” ederek; “Zengin ve paralı adamlar için bir mesele mevcut değildir” demişti.  O dönemde “vurguncu” ve “stokçu” zümresinin türediğini de kimse inkâr edemez. Tarım ürünlerine el konulduğu için Trakya’da açlıktan ölenler olduğu iddiaları varken büyük ticaret firmalarının sayısı neredeyse yüzde beş yüz nasıl artar? Saraçoğlu’ndan sonra Başbakan olan “Refik Saydam’ınevinde” bile, “çuvallar dolusu stoklanmış mal” bulunan CHP’nin ülkeyi yönettiği bir yakın tarihten söz ediyoruz. 

İkinci konu Demokrasi ve insan hakları ile ilgili:  ; Yıl 1947 Çok partili sisteme geçilmiş ama CHP açık oy gizli tasnif (sayım) ile 1946 seçimlerini çalmış (Kenan Evren bizzat TV’de itiraf etti) CHP iktidarı devam ediyor.Isparta Senirkent’te “Demokrat Partili kooperatif başkanı” CHP Hükümeti tarafından görevden alınır.  Bu karara karşı çıkan halkla Jandarma arasında çatışma çıkar. “Köylü”ye öyle “işkence”ler yapılır ki; “dayak” en hafifidir. Çünkü köylüye dışkı yedirilir. Hatta başlarındaki “şapka” alınmış, o şapkanın içine “işemeleri” istenmiş, sonra da işedikleri şapka, başlarına geçirilmiştir. (19 Haziran 2011 Hasan Karakaya)

Halk arasında bu sabakılara “yatacak yeriniz yok”demezler mi? Nasıl helallik alınır bilemem. Bu köylülerin varisleri helallik için kısas isterse ne yapacaksınız? Sidikli şapkalar hadi neyse de Kısas bu, o dışkıyı yedirmeyecektiniz. 

Reisin hitap şekliyle Bay Kemal amel defterinizin sol tarafı çok dolu. Haftaya devam edelim.