Yazıma kör kütük Osmanlı aleyhtarlarının şimşeklerine paratoner olarak: Atatürk’ün Abdülhamit han için aşağıdaki sözleriyle başlıyorum. Nazif Tepedelenlioğlu “Makedonya” başlıklı yazı dizisini yayınlarken, Abdülhamit aleyhine sözler etmiş. Atatürk kendisini çağırmış ve “Abdülhamit’i hiç sevmediğin belli, sevme ama sakın Abdülhamit'in hatırasına hakaret edeyim deme. Bak çocuk! Kısaca şahsi düşüncelerimi söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu şüpheli ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamit'in idare yapısı büyük ölçüde hoşgörülüdür. Hele bu idare 19 uncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa” demiştir.

Son Almanya İmparatoru ve ‘Prusya Kralı II. Wilhelm’, Sultan II. Abdülhamit için; “Fransız kralı ile görüştüm, aşağı buldum. Japon imparatorunu, basit buldum. İngiliz kralı ile görüştüm, kendi ayarımda buldum. Ne zaman ki, Abdülhamit han ile görüştüm; heybeti, zekâsı ve nezaketi karşısında beni bir titreme aldı.’Demiş

İngiltere Dışişleri Bakanı ‘Edward Grey’; Abdülhamit hakkında: ’Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği zevkini kaybetti” Derken; Müslüman mahallesinin salyangozcu kafaları ve siyasi varislerinin “Toprak kaybetti” gibi suçlamalarını duyarsınız.

Öncelikle Abdülhamit nasıl padişah oldu ona bakalım. Sultan Abdülaziz’i intihar süsüyle katleden Mithat Paşa önderliğindeki darbeci takım, önce V.Murat’ı tahta çıkardılar, 93 günde deliren V.Murat’ın yerine Abdülhamit getirilir. Bu getirilme bir anlaşma sonucudur. 1.meşrutiyet (Parlamenter monarşi) ilan edilir. İlk iki yıla yakın bir dönemde devleti Abdülhamit değil resmen Mithat Paşa yönetir. (Abdülaziz’in katli ile ilgili yapılan yargılamada Mithat Paşa idam cezasına çarptırıldı. Bu ceza Abdülhamit tarafından sürgün cezasına çevrilmiştir)

Mithat paşa ve ekibinin en büyük ihaneti: Abdülhamit’in bütün itirazlarına rağmen devletin Ruslarla savaşa sokulmasıdır.(93 harbi henüz tahta çıkışının yedinci ayında başlamıştı) Bu savaşa İngilizler yardım eder umuduyla aslında İngiliz kışkırtması ve aldatması sonucu girilmişti. Sonuçta Ruslar kadar İngilizler de kârlı çıkmıştır. Ruslar doğuda Erzurum batıda Yeşilköy’e kadar gelmişlerdi. (Mithat paşa severler bu konuda paşalarını hiç eleştirmezler hatta suçu Padişaha yıkarlar. Oysa kararları alan Meclis ve hükümet var. Allah’tan yaptıkları anayasada bir açık bırakmışlar, padişaha meclisi fesih yetkisi vermişlerdi) Abdülhamit, 14 Şubat 1878’de meclisi kapatmış ve yönetimi eline almıştır. Çok ağır şartları olan Ayastefanos anlaşması zorunlu olarak imzalanmıştır. Yoksa Yeşilköy’e kadar gelen Ruslar tarafından İstanbul’un işgali söz konusudur.

Bu tarihten itibaren Sultanın diplomasi hamleleri başlamış, İngiltere’yi “Ruslar sıcak denizlere iniyor korkutmasıyla” Rusya’ya karşı kışkırtmış, sonuçta İngiltere donanmasını göndermiş ve Rusya durmak zorunda kalmıştır. İngiltere ’ye üs olarak Kıbrıs taviziyle Ayastefanos yerine Berlin anlaşması yapılmıştır, Bu sayede Balkanlarda 35 yıl daha Osmanlı varlığı devam etmiştir. (Kıbrıs’ı sattı derler. Oysa o dönemde üs olarak kiralanmıştır. Satılmamıştır. Kıbrıs 1.cihan harbinde İngilizler tarafından işgal edilmiştir)

93 harbinde yaklaşık 238 bin km kare toprak kaybedilmiş, bir milyonu aşkın mülteci Anadolu topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. Kısaca Abdülhamit bayır aşağı freni patlamış bir şekilde inen aracın direksiyonuna geçmişti. Emin olunuz ki o zekâ sahibi Abdülhamit han “Duraklama” döneminde padişah olsaydı biz hala dünyaya nizam veren süper güç olarak devam ederdik.

Bu günden bakınca; Abdülhamit düşmanlığının Haçlı-Siyonist ittifakı olduğu görülür. Sebebi de Osmanlı’yı bölüp parçalamak isteyen güçlere gösterilen direniş ve ülke içinde bilim, kalkınma ve yapılanmada sağlanan ilerlemedir.

Bu günün Türkiye’sinde de aynı ittifak aynı taktiklerle karşımızdadır. NATO’da müttefik (!) olmamıza rağmen, güneyimizde bazı illerimizi de alacak şekilde ülkemizi bölecek bir garnizon devlet kurma projeleri var. Üç askeri operasyon (Fırat Kalkanı, zeytin dalı ve barış pınarı) yaptık daha da yapabiliriz.

Abdülhamit diplomaside güçler ararsı alternatifleri dengeliyor yol alıyordu, biz de haydut ABD siyasetine Rusya seçeneği ile dengeleme yapıyoruz. Patriot vermeyen NATO paktı dostumuza (!), S-400 veren Varşova paktı düşmanımızla karşılık verdik.

Dikkat edin “Hafiye ordusu kurdu” dediler ve diyorlar. İngiliz ve toprak koparmak isteyen Yahudiler başta olmak üzere bütün dünyanın istihbarat ordularının üzerine yürüdüğü bir padişah istihbarat kurmayıp ne yapacaktı. O kadar ustaca bir istihbarat ağı kurdu ki karşısında olması gerekenleri kendisine bağlamıştı. Mesela “gizli bir ortamda yapılan kumar oyununda ciddi bir borç altına giren Fransa'nın İstanbul büyükelçisinin kimse tarafından bilinmeyen ve bir sır gibi saklanan borcunu, borç tutarı kadar gönderdiği para ile ödeyip büyükelçiyi manevi manada kendisine bağlamıştır.” Sonrasında da Osmanlı’ya hizmet ettirmiştir.

Bu gün darbeleri başbakana haber vermeyen hatta "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum." (Fuat Doğu) diyen bir Milli İstihbarat Teşkilatı yerine; Suriye’den, Balkan ülkelerinden suçluları paketleyip Türkiye’ye getiren, PKK ile mücadelede nokta istihbaratlar veren bir teşkilata sahibiz. Bu sayede içeride ve dışarıda birçok ihanet hamlesi engelleniyor.

Abdülhamid Han için “İstibdat merkezi kurdu” diyenlerin siyasi varisleri aynı şekilde her muhafazakâr lidere diktatör dediler. Başkanlık sistemine geçtikten sonra ise kendi geçmişlerine bakmadan tek adam rejimi diyerek zırvalamaktalar.