Kıymetli okurlarım. İnsan vücudunda trilyonlarca hücre var. Bu hücrelerin tam ortasında hücre çekirdeği dediğimiz bir yer ve buranın da içinde genetik yapımızın saklı olduğu bölümler var. Vücudumuzun kaderini belirleyen şifreler bunlarda saklı. Genetik yapımızın binlerce yıldır yaptığı görevler var. Bu görevler ile vücudumuz şekilleniyor, sindirimimiz oluyor, kalbimiz çalışıyor, nefes alıp veriyoruz, ürüyoruz ve daha pek çok faaliyeti yürütüyoruz. Bazı faktörler var ki, genetik yapımıza etki ederek (rafine gıdalar, genetiği bozulmuş gıdalar, toksik maddeler, hava ve toprak kirliliği, iyonize radyasyon, ağır metaller, stres gibi) fonksiyonlarını bozuyor ve hasta bir birey olmamıza sebep oluyor. Şeker hastası oluyoruz, bunuyoruz, kronik birer yorgun birey oluyoruz, kemiklerimiz eriyor, kanserleşiyoruz, ruhsal durumumuz değişiyor. Yani kendi ellerimiz ile hayatımızı kötüleştirme adına ne varsa yapıyoruz. Sonuçta o ilahi denge bedava oturduğumuz evini kirlettiğimiz için bizlerden aheste aheste intikamını alıyor ve cezalandırıyor.

Vücudumuzun bütün fonksiyonları 30 bin civarındaki genler tarafından denetleniyor. Genlerimiz tarihsel süreçte büyük darbeler yedi ama en büyük darbe 19.yüzyilda gerçekleşen Sanayi Devrimi sonrası gerçekleşti. Rafine un ve şeker hayatımıza girdiği andan itibaren genler alışık oldukları besin maddelerinden yavaş yavaş kopmaya başladı. 2015 yılında İngiliz bilim insanları insan bedenine ait olmayan 145 tane gen buldular. Derin araştırmalar sonucunda bu genlerin bağırsaklarımızda bulunan probiyotiklerce bize geçtiği saptandı. Bu genler bağışıklık ve sindirim sistemimize son derece yararlı etkiler gösteren genlerdi. İnsan düşünmüyor değil. Ya genetiği ile oynanmış gıdalardan bizlere gen geçişi varsa. Ya kimyasal bir çok madde bizim genlerimizi bozuyorsa. Ne diyelim Allah sonumuzu hayır etsin.

İLK EMİR OKU DEĞİLMİ?

Birleşmiş Milletler araştırmasına göre kitap için bir yılda Norveçli 137, Alman 122, Belçikalı ve Avustralyalı 100, Güney Koreli 39 dolar ayırıyor. Dünya ortalaması da 1,3 dolar. Ülkemizde ise bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar yani 45 sent ayırabiliyor. Ülkemizde günde ortalama 5 saat TV seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece 6 saat ayrılıyor. Bir Fin Atasözü diyor ki, kitaplıklar demokrasinin kaleleridirler. Günümüzden 2100 yıl kadar önce Ovidius, gençlerini kitapla beslemeyen toplumların sonu acıdır uyarısını yapmış.

Ben sıklıkla her yeri geldiğinde okumadığımızı, okuduklarımızdan elde edeceğimiz bilgi birikimi ile gözlemlerimizi bir arada harmanladığımızda sağlığımızla ilgili bazı olumlu bilgilere ulaşabileceğimizi hep anlatmaya çalıştım. Özellikle bilgi birikimi ve deneyimi olmayan ve etrafımızda her gün sayıları giderek artan bazı sözde uzmanların, koçların hayatımızı yanlış yönlendirmesi, gerçek bilgiyi elde etmek için daha çok okumamızı mecbur kılıyor.

Diyabet denilen şeker hastalığı dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artış gösteriyor. Depresyon, obezite, romatizmal hastalıklar, kalp damar hastalıkları da öyle. Yeni bilimsel verilere göre doğal beslenen, bağırsak sağlığına önem veren ve fizik aktivitesi yeterli olan insanlar kolay kolay bu hastalıklara yakalanmadan ömrünü sürdürüyorlar.

Son yıllarda Dünya’nın en saygın tıp dergilerinden çevirdiğim bazı bilgileri size aktarmak istiyorum.

1-Cambridge Üniversitesi Uzmanları haftada 3 saat egzersiz, kanserlerin yeniden ortaya çıkması olasılığını (nüks) % 30 azaltıyor diyorlar. Bunu bu derece kolay, ucuz ve yan etkisi olmadan yapan başka bir ilaç bulamazsınız

2-Harvard Halk Sağlığı Uzmanları günde 2 öğün ev yemeğinin, şeker hastalığı riskini % 13 oranında azalttığını ve fast food tarzından dolayı ev yemeklerini unuttuğumuzu belirtiyorlar

3-İngiltere’de Kraliçe Victoria döneminde (yaklaşık 150 yıl önce) insanların daha fazla kalorili besin almalarına rağmen daha fit oldukları, kolay kolay hastalanmadıkları ve 70 li yaşlarda bile ağır bedeni işlerde çalışabildikleri, yatalak olarak ölenlerin sayısının günümüzden çok daha az olduğu belirtilmektedir. Araştırmacılar bunun tamamen şekerden fakir, rafine edilmemiş doğal gıdalar ile beslenmekten kaynaklandığını ifade etmektedir.

4- Çok yakın bir zamandaki makale de şöyle; Gebeliğe obez olarak giren annelerin çocukları 1 yaşına geldiklerinde diğer çocuklara göre 2 kat daha fazla ölüm oranına sahiptirler. Buna benzer başka bir araştırma da Gluten allerjisi olan annelerin bebeklerinin ilerideki yaşamlarında şizofreni ve diğer psikiyatrik hastalıklara yakalanma risklerinin diğerlerinden çok daha yüksek olduğunu bildiriyor.

Dünyanın sayılı eğitim uzmanlarından Roz Townsend diyor ki; Ne kadar çok okursanız o kadar çok öğrenir ve güç kazanır, yaşamınızın denetimini kendi ellerinize alırsınız. İlahi ilk emir ne idi? Peki biz ne yapıyoruz?