Kıymetli okurlarım. Obezite oluşumuna neden olan gıdalardan birisi de şekerdir. Ancak şeker hiç mi kullanmayalım denildiğinde bunun da memnun edici bir cevabı var.

Daha önceleri bal ile ilgili çok makale yazdım, televizyon programlarına katıldım. Taş devri dönemlerinde insanların şeker ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ender kaynaklardan biri de baldı. Diğer kaynaklar ise ancak belirli mevsimlerde ulaşabildikleri meyveler, bunların suları ve kurutulmuş halleri idi. Bu şunu göstermektedir. İnsanın yaşamı boyunca hiç şeker almaması kanun değil. Bunu enerjiye çevirebildiği taktirde belli miktarlarda doğal kaynaklardan gelen şekeri alabiliriz. Şart mı? Değil. Sanıldığı gibi beynimiz şeker almadan yaşayamaz kuralındaki şeker, dışarıdan aldığımız yukarıda anlattığım şeker değil. Karaciğeriniz sağlam olduğu sürece etlerden, yağlardan, sebzelerden de gayet güzel şeker yapıyor bu arslan parçası organımız.

Doğal kaynaklardan geldiği sürece bal (yani arılar yorulmasın diye insanın yaptığı bal değil) ve abartıya kaçmadan yenilecek meyve yararlıdır. Hormon katmazsak, lif oranını düşürüp şeker oranını arttırıcı işlem uygulamazsak, doğal gübre ve toprağında yetişen meyve şifadır. Erişkin ve ideal kilodaki bir insan kilo almaksızın günde 30 gram şeker tüketebilir. Ama bugün meyvemi yedim, tatlımı yedim, pirincimi yedim, beyaz ekmeğimi yedim dediniz mi film kopar ve vücudunuz yağlanmaya başlar. Buralardan gelen yağları da vücut ne hikmetse ha deyince enerjiye sokamaz. 9 Mayıs 2016 tarihli bir yurt dışı makaleye göre koroner arter hastalığı olanlarda yani kalp damarlarında sıkıntı olan hastalarda kanda şeker yüksekliği tek başına ani kalp ölümlerine sebep olabilen bir faktör. Bu nedenle özellikle kalp damar hastası olanların çok ciddi bir şekilde yediklerine içtiklerine dikkat etmesi gerekmektedir.

ZERDEÇAL

Avustralya’daki Edith Cowan Üniversitesi’nden Dr Stephanie Rainey-Smith zerdeçal kullanmanın Alzheimer’da mükemmel etkilerinin olduğunu belirtiyor. Alzheimer Hastalığına neden olan ve beyinde bir takım plakların oluşmasına yol açan proteinleri yok ederek zerdeçalın etki gösterdiği belirtiliyor.

YİNE D VİTAMİNİ

Son yıllarda pandemi nedeni ile D vitamininin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladık. Her geçen gün bu vitaminin önemine dair yeni bilgiler ile karşılaşıyoruz. İngiltere kaynaklı bir bilimsel makale hassas bağırsak sendromunun % 88 oranında D vitamini eksikliğine bağlı olabileceği belirtiliyor. Hassas bağırsak sendromunun benim öğrencilik yıllarımda bile erişkin nüfusun yarısına yakın bir kesimi etkilediği bilinirdi. Şişkinlik, dışkılama bozuklukları, gaz, geğirti gibi belirtileri olan bu sendrom ileride çok daha ciddi bağırsak hastalıklarına sebep olabilmesi açısından önemlidir. Yine D vitamini bir yerden kapımızı çaldı. Güneş ışınlarından kuralına göre yararlanıp, doğal yağ ve protein içeren gıdaları aldığınız sürece 12 ay D vitamini açısından sıkıntı çekmezsiniz. Bu konuda biraz gayret, biraz sabır bizi sağlıklı yaşatır.

Ne diyor yüce Mevlana, Çalınan her kapı hemen açılsaydı ne ümidin, ne sabrın ne de isteğin derecesini anlayamazdın…

ANNELER DİKKAT!

Anne adayları daha gebe kalmayı düşündükleri andan itibaren sorumluluk almalıdırlar. Annede gebelik süresince D vitamini düzeylerinin yeterli olması doğacak bebeği astım ve bronşitten koruyabiliyor. Gebelikte beslenmesine dikkat eden annelerin düşük doğum ağırlıklı bebek yapma olasılığı diğerlerinden daha azdır. Unutulmasın ki düşük doğum ağırlığı ile doğan bebekler ileri yaşlarda daha çok diyabete, yüksek tansiyona ve koroner kalp hastalıklarına yakalanıyorlar.

Bebekteki organ taslakları gebeliğin ilk haftalarında oluşmaya başladığı için özellikle gebeler bu nedenle daha gebeliği düşündükleri andan itibaren beslenmesine dikkat etmelidir. Yoksa Karadenizlinin deyimi ile yağmurda ıslandıktan sonra verilen şemsiyeyi ancak baston olarak kullanırsınız.