Berlin duvarı yıkıldıktan sonra Avrupa’nın doğusunda da hemen her ülkede bağımsızlık hareketleri başlamıştı. Yugoslavya lideri Josip Broz Tito ölünce de Slovenya, Hirvatistan, Sırbistan ve Bosna Hersek bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Ordu içerisinde ağırlık Sırp’lardan yanaydı. Aliya İzzetbegoviç liderliğindeki Bosna Hersek için sıkıntılı günler kapıdaydı. Çünkü Sırpların silah ve askeri gücü orantısız bir biçimde kendilerine avantaj sağlıyordu.

Hiç unutmuyorum; o dönem Avrupa Milli Görüş teşkilatları başkanı olan merhum Osman Yumakoğulları benim mali müşavirlik ofisime gelmiş özel bir görüşme yapmıştık. Görüşmede geçen konulardan biri de: Benim Rize’den Bursa’ya göçtüğümüzü bildiği için “Karadeniz bölgesinde yasal olsun olmasın silah yapan ustalar var” bu ustalardan Bosna’ya götürelim silah yapsınlar çünkü olay çok ciddi savaş kapıda demişti.

Aliya İzzetbegoviç bizzat Erbakan hocaya “diğer liderlerin Bosna Hersek topraklarını nasıl paylaşacaklarını konuşurken yakaladığını” söylemiş.

Sonuçta korkulan olmuş savaş başlamıştı. Bütün dünyanın gözü önünde Sırp yöneticiler Bosna’lı Müslümanlara Soykırım uyguluyordu. Yeri gelmiş Hırvatlarda saldırmıştır. O dönem Sovyet bloğu çökmüş, 1991 yılında NATO karşısındaki askeri güç Varşova Paktı dağılmış, Rusya adeta kendi canının derdindeydi. Batı bloğu istediği gibi müdahale ederdi ama etmedi, bekledi.

Türkiye'de en güçlü ses merhum Erbakan hocadan çıkıyordu. 1993 yılıydı Şehreküstü (Fomara) meydanında Bosna Mitingi düzenlemiştik. O gün kürsü yönetimi bende idi. Mitingde Bosna için yardım sandıkları koyarak yardım topladık. Sandıkları il binasına götürüp Basın mensuplarının huzurunda açtım. Duygulandığımız anlardı. Kadınlarımız bilezik, küpe, yüzük gibi ziynetlerini sandığa atmıştı. Kimisi de cebinde ne varsa her şeyi atmıştı. Öyle ki otobüs bileti bile çıkmıştı. Sandığın birinden de çok basit, seyyarda kaldırım kenarlarında satılan plastik bir kol saati çıkmıştı. O saati MÜSİAD Bursa şubesinin gecesinde açık artırmayla astronomik bir fiyata satmıştık. Ziynet ve toplanan paraları da yine Ulusal basın huzurunda bir dönem Cumhurbaşkanlığı da yapan Harris Sladziç’in kız kardeşi İstanbul konsolosu Sacide Sladziç hanıma teslim etmiştik.

Dönemin başbakanı Türkiye’de Bosna Hersek için İnisiyatifi ele geçirdiğimizi görmüş olacak ki “Refah Parti’liler Bosna için toplanan 30 milyarı iç etti” diye çok çirkin ve çirkefçe bir iftira attı. Anında 100 milyarı aşan alındı belgelerini ibraz ettik. Ama bu günkü gibi o günün iftiracılarının da yüzü kızarmıyordu. Burada bir şeyi daha söyleyelim. Hava alanında Aliya İzzetbegoviç’e teslim edilen para vardı. Aliya’dan makbuz mu alınacaktı. Siyasi çirkeflik böyle bir sorumsuzluktur.

Kaderin cilvesi derler ya; Bu işleri yaparken bir gün Milletvekili olacağım ve Parlamentolar arası Bosna Dostluk Grubunun başında Bosna’da resmi ziyarette Türkiye Cumhuriyetini temsil edeceğim hiç mi hiç aklımın ucundan bile geçmiyordu.

Bu gün Avrupa parlamentoları olsun ABD olsun bizim için 1915 yılına inip ellerinde mahkeme kararı olmadan, suçlayacak belge olmadan bizi Soykırımla suçluyorlar.

Hür Dünya (!) diye kendini isimlendiren Batı Bloğu 1992-1995 arası Sırplara adeta “işinizi çabuk bitirin” der gibiydi. Öyle ki 1995 Temmuzunda BM görevlisi Hollanda’lı askerler, şehri Ratko Miladiç kuduz köpeğine teslim ediyor. Detaya girmiyorum çünkü yaşanan vahşeti yazarken ellerim titriyor. Büyük Sırbistan ideası ile İslam düşmanlığı çizgisinde etnik temizlik Soykırım yapılmıştır. 8 bin 372 Bosnalı Müslüman Serebrenitsa’ da katledilmiştir. Bunlar sadece katledilenler. Diğer çirkinlikleri anlatamıyorum. O dönemin Sırp komutanları bu gün ceza alsa da neyi değiştirir ki. İki komutan ceza aldı, binlerce insanın mezarları bile bulunamıyor.

Bu gün Bosna’da Dayton anlaşması gereği dönüşümlü yönetim modeli var. Boşnak, Sırp ve Hırvat başkanlar 8 er ay arayla yönetiyorlar. Bosna da Nüfus sayımı yapılıyor ama Boşnaklar çoğunluk olduğu için açıklanmıyor. Türkiye güçlenmeli hem de çok güçlenmeli ki dün yönettiği yerler tekrar huzura kavuşmalı.