İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Beykent Üniversitesi iş birliğinde PDR ve Özel Eğitim Günleri gerçekleşti. Yenilikçi yaklaşımların ele alındığı organizasyonda İstanbul genelindeki okullarda eğitim veren 570 rehber öğretmene PDR ve özel eğitim alanlarında eğitimler verildi. Programda özel eğitimin önemine dikkat çeken İstanbul İl Milli Eğitim Şube Müdürü Muhammet Emin Şen, Türkiye geleninde 59 bin özel eğitim alan çocuk olduğunu ifade etti.

Büyükçekmece Rehberlik ve Araştırma Merkezinin ev sahipliğinde düzenlenen program, Büyükçekmece Şehit Münir Alkan Fen Lisesi’nde gerçekleştirildi. Programa Silivri, Çatalca, Beylikdüzü, Esenyurt ve Avcılar ilçelerinde çalışan Rehber Öğretmenler ve Özel Eğitim Öğretmenleri katıldı. Üç gün süren programda uzman konuklar tarafından 10 seminer ve 24 atölye çalışması yapıldı. Programın sonunda öğretmenlere katılım belgesi verildi.

İstanbul İl Milli Eğitim Şube Müdürü Muhammet Emin Şen, program hakkında şu bilgileri verdi: “Bu organizasyonu İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü adına gerçekleştirdik. Bu çalışma Silivri, Çatalca, Büyükçekmece, Avcılar, Beylikdüzü ve Esenyurt ilçelerini kapsıyor. Bölgedeki 570 civarı rehber öğretmenimiz bu çalışmalara katılım gösterdi.Programa katılan akademisyenlerimiz, üstün yetenekli öğrenciler ve özel eğitim alan çocuklar üzerine öğretmenlerimizin anketler uygulayarak talep ettikleri konularla ilgili sunumlar, seminerler ve konferanslar yaptılar. Organizasyondaki amacımız; alanında görev yapan öğretmenlerimize, eğitimcilerimize meslekleriyle ilgili destek vermek, gelişimlerini sağlamak, yeni yaklaşımları gösterip, bunları okullarındaki görevlerini yaparken kullanmalarını sağlamaktır.“

59 bin özel eğitim alan çocuk var

Türkiye genelinde özel eğitim alan çocuklar üzerine yapılan çalışmalardan da bahseden Şen, “İki kademeli sınav sürecimiz var. Bunlardan birincisi tablet sınavlarıdır. Sonrasında ise başarılı performans gösteren belirli bir seviyedeki öğrencilere bireysel test uygulamaları yapılıyor. Bu testin sonucuna göre belirli bir skalanın üstündeki öğrenciler; Bilim Sanat Merkezleri’nden destek eğitimi almaya hak kazanıyor. Skalanın çok daha fazla üzerinde kalan öğrenciler ise ARGEM tarzındaki okullarımızda eğitim-öğretimlerine devam ediyorlar. İstanbul genelinde eğitim alan öğrenci sayılarımız engel çeşitlerine göre 10 bin civarındadır. Eylül ayı itibariyle aldığımız sayısal veriler doğrultusunda kaynaştırma eğitimi alan, öğrenme güçlüğü olan öğrencilerimiz ise yaklaşık 59 bin civarında diyebiliriz” dedi.

“Günlük yaşamda iş stresi olarak gördüğümüz durumların çoğu kaygıdır”

Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi konusunda bir seminer veren Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi, Klinik Psikolog Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, konuşmasında özellikle çocuklardaki kaygı durumuna değindi. Klinik ortamda günümüzde çocuklarda en çok görülen kaygının ‘yaygın kaygı’ olduğunu belirten Şalcıoğlu, “Yaygın kaygı, çocukluğumuzdan gelen ve stresle birlikte tetiklenerek açığa çıkan bir kaygıdır. Yaşamın değişik alanlarında kişinin bir tehdit beklentisi içeresinde olmasıdır. Günlük yaşamda iş stresi olarak gördüğümüz durumların çoğu kaygıdır. Gündelik hayatta herkesi etkileyen konular bazı insanlarda aşırı düzeyde kaygı oluşturabilir” diye konuştu.

“İşlevsel olamayan düşünceler ve davranışlar kaygıyı tetikliyor”

Bilişsel ve Davranışsal tedaviler ile çocukluktan gelen kaygının kişinin yaşamını, sosyal hayatını olumsuz etkilediğini ve bazı kişilerin kaygılarıyla başa çıkamadığını kaydeden Şalcıoğlu, “Kişilerde işlevsel olmayan düşünceler ve davranışlar vardır. Bunlar çocukluktan gelir ve bir takım sorunlarla tetiklenir. Ancak o sorunun sürmesine neden olan bizim yaptığımız işlevsel olmayan değerlendirmeler ve davranışlarımızdır. O yüzden tedavide yapmaya çalıştığımız kişilere daha gerçekçi bakış açısı kazandırarak, daha gerçekçi değerlendirmeler yapabilmelerini ve işlevsel olan davranışlar göstermelerini sağlamaktır. Bu şeklide sorunu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ”şeklinde konuştu.

“Çocuk kaygıyı aileden öğrenir”

Çocuklardaki kaygı oluşumunun aileden kazanıldığı söyleyen Şalcıoğlu, “Anne ve babalar çocukları için birinci rol modeldir. Ailede bir kaygı söz konusuysa çocuk gözlemleyerek ya da onlardan duyduklarıyla belli durumlarda daha fazla kaygı hissetmeyi öğrenebiliyorlar. O yüzden kendisinde kaygı sorunu olduğunu gören bir ebeveyn, eğer bu durum aile ilişkilerine ve çocuğa yansıtıyorsa tedavi görerek ileride çocuğu için daha iyi rol model olmayı başarabilir” ifadelerinde bulundu.

Çocuklarda kaygı nasıl anlaşılabilir?

Ebeveynlerin çocuklardaki kaygı durumu olduğunu çocukların sıra dışı davranışlarını gözlemleyerek anlayabileceklerini kaydeden Şalcıoğlu, kaygı durumunda çocuklarda görülecek davranış değişikliklerini şu şekilde sıraladı:

“Kaygı duyan çocukların büyükler gibi tepkileri olabilir. Kaçma ve kaçınma davranışları gösterebilirler. Mesela okula gitmekte, insanlarla iletişim kurmakla ilgili çekinceleri olabilir. Bunun dışında tekrarlayıcı bir takım davranışları olabilir. Aşırı temizlik davranışları, bazı şeylerden emin olamama, güvence arayışı, iyi olduğuna yönelik emin olma çabası içerisinde olabilirler. Kaygı duyan çocuklarda bu tarz tipik davranışları görebiliriz. Bu tip durumlarda ruh sağlığı uzmanından görüş almak ve çocuklarındaki bir davranışın işlevsel olup, olmadığı konusunda teyit almak gerekiyor.”