Yıllardır bazı bilim insanları beyin dokumuzun özellikle hızlı emilen karbonhidaratlar alındığında zaafiyete uğradığını bildirmektedirler. Bu konuda sayısız araştırma ve bunların sonucunda yayınlanmış makaleler mevcuttur. Bu tip beslenme kilo vermek isteyenler ve şeker hastaları için de yararlı bulunmuştur. Düşük karbonhidratlı beslenme denildiğinde günde 25-150 gram arası alınan karbonhidrat düzeyi anlaşılmaktadır.

Karbonhidratı düşük aldığınızda beyin glikozun yanında keton denilen besin parçacıklarını da glikozun yerine kullanmaya başlar. Buradaki mekanizma hem ketogenez hem de glikoneogenez adlı yollarla gerçekleşir. Beynimizin asıl yakıtı glikoz olmasına rağmen karbonhidratları kıstığınızda karaciğerde yağ asitlerinden yapılan ketonlar beyine enerji olarak gönderilir. Bazı hallerde beyin enerjisinin % 75 ini bu ketonlardan karşılayabilir (Sherbrooke Üniversitesi, Kanada 21 Şubat 2018 tebliği). Beynimizin bir miktar da glikoza mutlak ihtiyacı olduğu için karaciğer aynı zamanda protein parçacıklarından glikoz üreterek beyin dokusuna gönderme yeteneğine sahiptir. Bu olaya glikoneogenez denilmektedir. Bu sayede glikoz alımımız çok düşük bile olsa beynimizin yakıtı sağlanmış olur.

EPİLEPSİ (SARA HASTALIĞI) VE DÜŞÜK KARBONHİDRATLI BESLENME: Epilepsi beyin hücrelerinin bazı dönemlerde aşırı uyarılması ile karakterize bir hastalıktır. Tedavide bir çok ilaç olmasına rağmen ortalama % 30 vaka refrakter epilepsidir (ilaçlara dirençli epilepsi). 1920 yılnda Dr.Russel Wilder tarafından başlatılan ve diyetin % 90 ı sağlıklı yağlarca sağlanan beslenme tarzının bu refrakter epilepside yararlı olduğu görülmüştür. Klasik ketojenik diyet, Modifiye Atkins Diyeti, orta zincirli yağ asitleri diyeti, Düşük glisemik indeks diyeti gibi bazı diyet tipleri epilepsi tedavilerinde uygulanabilmektedir.

ALZHEIMER HASTALIĞI VE DÜŞÜK KARBONHİDRATLI BESLENME: Son yapılan çalışmalar Alzheimer Hastalığı’nın tedavisinde de düşük karbonhidratlı diyetin yararlı olabileceğini göstermektedir. Bir çok araştırmacı beyinde insülin direncine bağlı olarak glikozun düzgün kullanılamadığı ve bu yolla beyinde kronik bir iltihabın meydana geldiğini ve Alzheimer’ın oluştuğunu söylemektedir. Bu nedenle bu hastalığa Tip 3 diyabet denilmesi gerektiğini de belirtmektedirler. Tip 2 diyabetin öncüsü olan metabolik sendrom denilen durum Alzheimer Hastalığının da oluşumunu kolaylaştırır.

Özellikle 2009 Yılı’nda yapılan bir çalışma bu hastalığa sahip olanların 90 gün boyunca orta zincirli yağ asitleri ile yoğun olarak beslenmesinden sonra karbonhidratla beslenen kontrol grubuna göre beyin fonksiyonlarında belirgin düzelmeler olduğunu göstermiştir. Hem epilepside hem de Alzheimer Hastalığında bu iyileşmenin ne gibi bir mekanizma ile gerçekleştiği tam olarak aydınlatılamamıştır ama iyileşmenin olduğu kesindir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar beyin hücrelerinin oksitlenmesini bu beslenme şeklinin önlediğini göstermektedir.

Bu 2 ana hastalık yanında karbonhidrattan fakir, yağ ve proteinden zengin beslenmenin hafıza gücünü arttırdığı da bulunmuştur. Doğumsal hiperinsülinizm denilen hastalıkta da beyin fonksiyonları giderek bozulacağı için bu tip beslenmenin faydaları vardır ve beyin hasarları engellenebilmektedir. Migren tipi başağrılarında da karbonhidrattan fakir beslenme bir çok vakada yarar sağlayabilmektedir. Sık görülen başka bir beyin hastalığı olan Parkinson Hastalığı’nda da karbonhidrattan fakir diyet hem ağrıları hem de bu hastalığın bir çok belirtilerini düzeltebilmektedir.

Yıllar önce ünlü bilim insanı Thomas Edison, vücudun asli görevinin beynimizi taşımak olduğunu söylemiştir. Özellikle ABD’de son birkaç yılda yapılan çalışmalar beyin hastalıklarının bir çoğunda sebebin yanlış beslenmek olduğunu söylemektedir. Aşırı miktarda karbonhidrat ve yetersiz miktarda sağlıksız yağ burada en büyük suçlu. Tıpkı şimdilerde beslendiğimiz gibi değil mi?