Günümüzde en yaygın ve etkili savaş; tartışmasız Hibrit savaştır. Gayri nizami harp olarak açıklanır. Psikolojik harbi de içerir. Bu stratejide alt yapı (gerçek dışı) yalan haberlerle hazırlanır. Seninle savaşan gerçek güç genellikle karşında görünen güç değildir. Örnek olarak PKK ile 1984 yılından bu yana mücadele ediyoruz. Onlara sorsan savaş yapıyorlar. Karşımızda PKK, PYD vb var ama gerçekte karşımızda kim var bunu da çok iyi biliyoruz. Hibrit savaşta diplomasi, hukuk gibi alanlar amaca yönelik sentezlenerek kullanılır. Bir ülkede hükümetlerin darbe yolu ile devrilmesi, siyasetin Dizayn edilmesi de Hibrit savaşın neticelerindendir.

İngiliz filozof Francis Bacon Bilgi güçtür der. İnsanların bilgilenmesi, eskiden yazılı görsel medya ile sağlanır diyorduk, şimdilerde buna ilaveten Dijital alanı (sosyal medyayı) ilave etmemiz gerekiyor.

Bizde devlet yönetiminde erkler (güçler) sayılırken; Yasama (TBMM), Yürütme (kabine) ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak Medya sıralanırdı. Öyle anlar yaşadı ki; medya birinci güç olarak algıyı oluşturmuştur. Medya birinci güç olunca Yasama etkisiz kalır. 28 Şubat sürecinde Fadime Şahin Müslim Gündüz haberlerinde olduğu gibi. Hatta bir TV programında Uğur Dündar’ın yanında Tuncay Özkan’ın baskın olayını anlatışı, algının ne denli önemli olduğunu ortaya koyar. Özkan haberi yapan muhabire “bizim gidip insanların yatak odalarına girme diye bir görevimiz yok, bu haber nedir?” diye sorunca; muhabir “bizi oraya emniyet müdürü “biz baskın yapıyoruz gelin haber yapın” diye çağırdı” dedi. O dönem habbe kubbe yapılmış, algı oluşturulmuş ve post modern dedikleri darbe yapılmıştır.

ABD gibi ülkeler kendi yörüngelerinde olmayan ülkelerde, halkı kontrol edebilmek, algıları oluşturmak ve yönetmek, iç bünyeyi ele geçirmek isterler. .Algıları gerçeğin önüne koyabilme, milli, manevi değerleri etkisizleştirme, Emperyalizme karşı mücadelede duyarsız bir yapı oluşturmaya uğraşırlar. Bunun adı emperyalizmin beşinci kol faaliyetidir.

Mesela: Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de haklarını koruma kararlılığını, saldırgan tutum olarak gösterirler. Bunun için de "ne işimiz var Libya'da" diyenlere ilgi duyar, zulüm 1453 de başladı diyen T.C vatandaşına aşırı ilgi duyar ve destek verirler. Bu tip zihni iğfal edilen, laçkalaşan kişilikler emperyalist ülkelerin robotu olurlar.

Türkiye gündeme ABD Chest Foundation Vakfının fonladığı medya ve diğer kuruluşlar düştü. Bazılarının bazı yerleri adeta kabak gibi göründü. Bu Vakif kimdir nedir diye araştırma yaparsanız dijital alanda derinlemesine bilgi bulamıyorsunuz. Vakfla ilgili Gazeteci Hadi Özışık’ın yaptığı araştırmada Google de vakıfla ilgili sahiplerini tanıtıcı fotoğraf yok, Vakfın ofisi bile yok, Verilen telefon numarasını arayınca direkt tele sekretere, mesaja düşüyorsunuz. Bu gizemli Vakıf ABD’de 2004 yılında, Türkiye de ise 2001 yılında bağış yapmaya başlamış, ABD’de 45 bağış, Türkiye’de ise 110 bağış yapmış. En çok bağışı Hrant Dink Vakfına yapmış, ikinci yüksek bağışı Ruşen Çakır Medyascope ile almış. PKK ile yakınlığı bilinen Mezopotamya ajansıda bağış almış.

Chrest Foundation'ın izine Wikileaks belgelerinde de rastlandı. Buna göre, CIA'in kontrolündeki ABD'li düşünce kuruluşu Stratfor'dan Kandil, Hakkari ve Mardin'deki Türk askerleri konusunda detaylı bilgi istemiş bir vakıf var karşımızda.

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur vakfın fonladığı medya kuruluşlarının yaptığı “İşinizi doğru yapıyorsanız kimden para aldığınızın önemi yok..” gibi açıklamalarına; Basın meslek ilkeleri diye bir kavram varken bir mafya babasından, uyuşturucu baronundan, genelev patroniçesinden, emlak dolandırıcısından, bir terör örgütünden, yabancı istihbaratlardan filan para alınabilir öyle mi? para kaynağınızın önemi yoksa sizde her yol var demektir. Kripto CIA bağlantılı ABD’li vakıfların parasıyla “ gazetecilik” yapmak medya fahişeliğidir. Diyerek çok set bir tepki verdi.

Sabah gazetesi yazarı Melih Altınok ise Ruşen Çakır için çok daha farklı bir olay anlatır YÖK'ün dördüncü kuruluş yıldönümünde NOKTA dergisinin o efsane kapağı için soyunmuşluğu bile vardır der. İstanbul üniversitesinin klozete benzetildiği YÖK Başkanı İhsan Doğramacı'nın da üstüne oturduğu meşhur fotoğraf. “malum zamanlar montaj sistemleri bugünkü kadar gelişmemiştir. Rahmetli Ercan Arıklı da Doğramacı' dan soyunmasını isteyemeyeceği için bu teklifi Nokta muhabiri Ruşen'e götürür. Sonrasını rahmetli Arda Uskan'dan dinleyelim: "Salih Memecan hemen çalışmaya başladı. Önce üniversitenin bir fotoğrafını buldu, sonra fona yerleştireceği bulut resimlerini.. İhsan Doğramacı' nın kafasını, kep giyerken eğilmiş olarak çekilmiş bir diasından çıkardı. Sıra işin zor kısmına gelmişti. Kapakta YÖK Başkanı'nın poposu kime ait olacaktı? Ruşen Çakır'ın direnmesi fayda etmedi. Derginin genç muhabirlerinden biriydi, yüzünün görünmeyeceğine ikna olunca, stüdyonun yolunu tuttu ve bir kütüğün üzerine oturarak o meşhur fotoğrafı çektirdi”.

Merhum Özal’ın 25 yıl saklanmış bir röportajı vardı orada "Bizim sıkıntılarımızdan birisi de ülkemizin sıcak kuşakta bulunmasıdır. Bu ülkelerde satılık insan bulmak çok kolay “Bir Almanı, İngilizi, Fransızı, Japonu ve bir Rusu satın alamazsınız.” Osmanlı'yı yıkmadan önce içerden bazı kimseleri İngilizler satın almışlar.

(...) İngilizlerden maaş alan Osmanlı Güney Cephesi Başkomutanı Cemal Paşa'ya (Hasan Cemal'in dedesi) talimat vererek, Şam'daki İslam alimlerinin genç kızlarını konağına getirmesi, onlara alkollü içki içmeye zorlaması ve tacizde bulunarak geri bırakılmaları istenmiştir. Bu emri alan (Cemal) Paşa, derhal bu işlemi yapmıştır. Bu yüz kızartıcı olaylar İngiliz köpürtmesi sonucu süratle Arap alemine yayılmış ve 'Osmanlı artık bozulmuş ve İslami yoldan çıkmıştır' propagandasıyla Araplar Osmanlıya düşman yapılmıştır. Dün Cemal Paşa fonlandı bu gün Ruşen Paşa