Dünyada Covid-19’un neden olduğu negatif sonuçların iyileştirilmesi için mücadele ediliyor. Çevre ve enerji politikalarının da bu mücadelenin bir parçası olması tartışılıyor ve tarihinde ilk kez, World Economic Forum’un Küresel Risk Algısı Raporu’nda çevresel kaygılar ilk sıralarda yer alıyor. Küresel risklerin başında iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve insan kaynaklı çevre felaketleri geliyor. Bu risklerin pandemiden çok daha büyük sosyal, çevresel ve ekonomik zararlara sebep olacağı değerlendiriliyor.

Ekolojik krizlerin büyümesi ve iklim değişikliği tüm dünyada çevre hareketlerinin yeniden ivme kazanmasının önemli sebepleri arasında. Çevre aktivistleri, çevrenin korunması için karbon-nötr enerji seçeneklerinin desteklenmesi için mücadele veriyor. Nükleer enerji de çevrecilerin üzerinde bu dönemde tartıştığı önemli konulardan biri. Çevresel Gelişim Örgütü (Environmental Progress) Birleşik Krallık Direktörü Zion Lights da bu isimlerden biri. “İklim değişikliğine yönelik bilimsel olarak değerlendirilmiş çözümler var ve enerji arenasında bu çözümlerden biri de nükleer güç” diyen Lights’ın, Yok Oluş İsyanı (Extinction Rebellion) Örgütü’nün İngiltere eski sözcüsü ve yıllarca nükleer karşıtı bir aktivist olarak mücadele eden bir isim olması ise oldukça dikkat çekici.

“Çevrecilerin önündeki engel, önyargılar”

Çevrecilerin nükleer enerji ile ilgili bilimsel gerçekleri kabul etmesinin önündeki engelin önyargılar olduğuna dikkat çeken Lights, İngiltere’de bir internet sitesinde paylaştığı değerlendirmede, “Aynı zamanda hem çevreci hem de nükleer yanlısı olamayacağınız zihniyeti zorlayıcıdır. Ne kadar çok araştırma yaptıysam, o kadar çok nükleer enerjinin iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl önemli bir araç olduğuna dair bilgiye ulaştım. Şimdi çözümlere odaklanma zamanı. Çevre aktivistlerinin önyargı ve korkulardan kurtularak, nükleer enerji hakkındaki gerçeği anlatmaları çok önemlidir. Çevreci dostlarımı nükleer enerji lehine konuşmaya davet ediyorum. Bu, uzmanlara göre, küresel ısınmayla mücadelede hayati önem taşıyan girişimlerimizin önemli bir parçası. İngiltere’de ve dünyada nükleer enerjiye ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

“Temiz enerji kaynaklarına ihtiyacımız var”

Yok Oluş İsyanı Örgütü’nden nükleer enerji lehine kampanya yürütücülüğü görevini kabul ederek ayrılan Lights, yıllarca nükleer güce kuşkuyla yaklaştığını itiraf ediyor. Zion Lights, nükleer enerji ile ilgili geçmişte hissettiklerini ve geldiği noktayı şu sözlerle aktarıyor:

“Nükleer karşıtı eylemcilerle beraber olduğumdan radyasyon, nükleer atık ve kitle imha silahlarıyla ilgili korkuların bilinçaltıma girmesine izin verdim. Bir arkadaşım bana nükleer santrallerin gerçek etkileri hakkında bilimsel bir makale gönderdiğinde, tüm bu süre boyunca anti-bilim düşüncesinin oyununa geldiğimi fark ettim. Hava kirliliği, her türlü kaza ya da sera gazı emisyonları göz önüne alındığında bile bilimsel araştırmalar, nükleer gücün fosil yakıtlardan daha güvenli olduğunu gösteriyor. Yenilenebilir enerji alternatiflere baktığımızda ise aktivist arkadaşlarımın yanında, yıllarca yenilenebilir enerjiye methiyeler dizdim. Yenilenebilir enerji kaynakları Birleşik Krallık’ın enerji tedarikindeki karışımın bir parçası olabilir ve olmalıdır. Ancak bu teknoloji ülkemize 7/24 güç sağlamak için yeterli değildir. İklimsel anlamda acil durum halindeyiz ve şu anda yenilenebilir enerji kaynakları, nükleer ve karbon tutma ve depolama gibi inşa edebileceğimiz tüm temiz enerji kaynaklarına ihtiyacımız var. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 1.5 Derece Isınma Raporu’nda -dünyanın dikkatini iklim değişikliğinin gerçeklerine çeken raporun aynısı- nükleer enerjinin önemli bir faktör olarak ele alındığı enerjiyle ilgili bir bölümü bulunuyor. Bunu inkar etmek, insan kaynaklı iklim değişikliğinin gerçek olduğunu inkar etmekten farklı değildir.”

Bilimin gerçekleriyle değiştiler

Lights, fikirlerini gerçeklere dayanarak değiştirmek isteyenlerin onu cesaretlendirdiğini kaydederek, kendisi gibi birçok çevreci aktivistin nükleer yanlısı olduğunu hatırlattı. Lights, “Mark Lynas’ın GDO teknolojisine ve nükleer enerjiye hayranlık uyandırıcı ‘U’ dönüşünü izledim. Çevreci George Monbiot’un nükleer enerji yanlısı konuşmasını dinledim. Amerika’daki Environmental Progress’in (Çevresel İlerleme) kurucusu olan Michael Shellenberger ile yeni kitabı için yaptığımız röportaj sırasında nükleer enerji konusuna değindik ve ortak bir noktamız olduğunu gördük. Michael da bu konudaki fikrini değiştirmişti. Bana Environmental Progress UK’yi (Çevresel İlerleme – Birleşik Krallık) yönetme teklifinde bulundu. Bu, insanları nükleer enerjinin arkasındaki bilim hakkında eğitmek ve İngiltere’nin nükleer enerjiye yatırım yapmasını sağlamak için yürüteceğimiz bir kampanya olacak” diyor.

“İklim değişikliği ile mücadelede nükleer enerji, temiz enerji stratejisinin önemli bir parçasıdır”

İngiltere’de devlet burslusu olarak Atom Mühendisliği eğitimi alan Nükleer Alanda Kadınlar Platformu (NÜKAD) Başkanı Bahire Gül Göktepe de ‘çevreci ve nükleerci’ olarak yolculuğuna sayısız başarı sığdırmış bir uzman. Hayatını çevrenin korunması ve Türkiye’de nükleer teknolojinin hak ettiği yere gelmesi için yürütülen çalışmalara adayan Göktepe, Çevresel Gelişim Örgütü Birleşik Krallık Direktörü Zion Lights’a, “Nükleer enerji ve çevrecilik kavramları birbirine zıt değil, pozitif anlamda uyumludur. İklim değişikliği ile mücadelede nükleer enerji, temiz enerji stratejisinin önemli bir parçasıdır” sözleriyle destek verdi.

“Bizler ülkemizin kalkınması, güçlenmesi için yıllardır Türkiye’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali dahil nükleer santrallerin kurulmasını öngördük” diyen Göktepe, şöyle devam etti:

“Nükleer enerjinin, ülkemizin karma enerji modeli içinde temiz elektrik üretimi seçeneği olarak mutlaka yer alması gerektiğini söyledik. Nükleer tekniklerin sadece iklim değişikliği ile mücadele için değil, tıp, tarım, sanayi, çevre araştırmaları da dahil olmak üzere pek çok alanda uygulanması için de çalıştık. Her fırsatta kamuoyunda nükleer enerji konusunda yanlış algılamaların karşısında durduk. Nükleer teknolojinin barışçıl uygulamalarını savunduk. Görüşlerimizi ısrarcı iddialarla değil bilimsel araştırmalarımızla ve dünyadaki teknolojik gelişmelerin verileriyle ortaya koyduk. Bizim nükleer eğitimimiz, doğa tutkumuz, bilimsel hassasiyetimiz ve güvenlik disiplinimiz bir araya geldiğinde, küresel ısınma ile mücadele konusunda nükleer enerjinin çevresel kazanımlarına sahip çıkma sorumluluğumuzu arttırıyor. Bu sorumluluğun tüm ağırlığıyla daha mavi-yeşil bir çevre, daha sağlıklı bir yaşam, daha iyi bir dünya için herkese çevreyi koruma çağrısında bulunuyorum.”

“İklim krizi olmasa tüm bu felaketler yaşanmayabilirdi”

“Fosil yakıtları yerin dibinde tutmalıyız. Temiz enerji için düşük karbonlu enerji kaynaklarına yönelmeliyiz” diyen Ohio State Üniversitesi Araştırma Görevlisi Gülçin Sarıcı Türkmen’e göre ise 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda 195 ülkenin onayıyla kabul edilen ve iklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadelede tarihsel bir dönüm noktası olarak kabul edilen Paris Anlaşması’nda kabul edilen 1,5 derecelik kritik eşiğin gerçekten ne anlama geldiği hala bilinmiyor. Kısa ve orta vadede Covid-19 ile birlikte iklimde iyileşmeye odaklanılması gerektiğinin altını çizen Türkmen, şunları söyledi:

“Çevresel felaketler, dünya küresel bir pandeminin sonuçlarıyla mücadele ederken de yaşanmaya devam ediyor. Amazonlar’dan Endonezya’ya, Kuzey Kutbu’ndan Avustralya’ya, Türkiye’ye kadar en kötü yangın sezonunu yaşadık. Çanakkale’den İzmir’e, Urfa’ya kadar çıkan orman yangınlarını üzülerek izliyoruz. Karadeniz’de yaşanan sellerin sayısı artıyor. Doğu Afrika’da ve Batı Hindistan’da tarım arazilerine ve gıda kaynaklarına beklenmeyen bir tehdit oluşturan çekirge istilasının iklim krizi nedeniyle şiddetlendiğini görüyoruz. İklim krizi olmasa tüm bu felaketler yaşanmayabilirdi. Enerji tercihlerimizin bu krizde oynadığı rolü göz ardı edemeyiz. Nükleer enerjinin de çok önemli bir parçası olduğu, rüzgarlı, güneşli, sıfır emisyonlu bir enerji sistemi inşa etmeliyiz. Unutmayalım, sıcaklıkta ‘bir derece’ büyük bir artış gibi gözükmeyebilir ama aslında sıcaklıktaki böyle bir değişiklik milyonlarca insanın yaşam koşullarını etkileyecek. Çünkü küresel sıcaklıkların doğal seviyesinde önemsiz görünen herhangi bir değişiklik bile iklim dengesinde değişikliğe ve birçok tehlikeli sonuca yol açabilir.”