wwww.lodoshaber.com adlı internet sitesinin yazarı gazeteci Özlem Yağmur, Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan hakkında çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı.

Yasak aşk ve bebek konusuyla gündeme gelen Başkan Sertaslan'ı eleştiren Özlem Yağmur, farklı bakış açılarıyla önemli tespitlerde bulundu.

İşte Özlem Yağmur'un yazısı...

Sevgili Uğur Sertaslan...

Sözüm baştan aşağı sanadır.


Siyasi gündemi takip edenlerin malumu olduğu üzere, CHP'li Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan, kent ve ülke kamuoyunun gündemine tatsız bir dramla geldi.

Önce şok oldum. Sonra hakikaten çok üzüldüm.

Şok oldum... Çünkü, (bebek doğmadan önce gündemde olan) "Hamile kadın" iddiası-şehir efsanesi ne zamandır konuşuluyordu. Ve bana da, bir çok CHP'li ve bir çok gazeteci tarafından anlatıldı.

Son derece farazi buldum. İnandırıcı olma ihtimaline inanmadım.

"Yok artık!" Dedim. "Daha neler!" dedim. Ve yürüdüm geçtim.

Yürüdüm geçtim... Çünkü, hem özel hayat mesleki alanım değil. Hem de, ortaya atılan iddia, gerçeklik değeri olamayacak türden tam bir Yeşilçam senaryosu ayarındaydı. (Bana göre...)

Genç bir kadın, evli bir erkekten çocuk doğuruyor! Hem de bu erkek bir Belediye Başkanı... Sürekli göz önünde olan bir adam... Sürekli diken üzerinde olması gereken bir adam...

Olasılık dışı bir iddia olarak değerlendirdim hep. Dediğim sebeplerden ötürü de, olasılık içi olma ihtimalinin peşinden dahi koşmadım.

Derken...

Aylarca konuşulan bu farazi (!) iddia, bir akşam haber olarak patladı!

Sosyal TV'den Enhar Güneş, aylardır Bursa ve ama en çok da CHP'nin siyaset kulislerinde konuşulan bu iddiayı, bir haber olarak getirip toplumun önüne koydu.

***

Diyeceklerimi sıraya koyarak gidelim.

Evli bir Belediye Başkanı'nın, evlilik dışı bir ilişkiden çocuğunun olması haber midir?

Yüzde yüz, evet.

Bir Belediye Başkanı'nın evlilik dışı ilişkisinden olan çocuğu doğuran kadının, gidip o Başkan'a babalık davası açmış olması haber değeri taşır mı?

Tartışmasız bir şekilde, yüzde yüz evet.

Bu olay, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın. Haber midir?

Kesinlikle.

Üstelik, evrildiği nokta itibarıyla artık bırakın magazini, bizzat adli haberdir. (Tartışmasız kesin bilgi...)

Pekii, herkes bu haberi görmek zorunda mıdır?

Tabii ki, hayır.

Herkes bu haberi okura, topluma ulaştırmak zorunda mıdır?

Tabii ki, hayır.

Sonuçta, nasıl ki hiç kimse, bu ülke koşullarında yüzde yüz objektif habercilik yapamıyorsa...

Yemiyorsa!

Bu olayı da, isteyen görmezden gelebilir.

Faraza, Lodos görmedi bu haberi.

Ama haber değeri taşımadığı için değil. Haber değeri taşıyan bir olayı, pozitif ayrımcılık uyguladığı için görmedi. (İddiaların aksine...) Pozitif ayrımcılığı da, Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan'a yapmadı. Sertaslan'ın başta eşi ve çocukları olmak üzere ailesine pozitif ayrımcılık yapıldı. (Sevdiklerimi hunharca kayırdığım zamanlarım çoktur. Ancak bazı konularda da lafımı ve tavrımı asla esirgemem. Bu noktada da, arkadaşım da olsa, Gemlik Belediye Başkanı'nı kayırmak hiç içimden gelmedi. Zarar görsün, yıpransın asla istemedim. Ama her kadın gibi fevkalade subjektiftim, kayırmak da hiç ama hiç içimden gelmedi.)

Haberi okur okumaz Enhar Güneş'i aradım, "Sen n'aaptın?" Diye...

Nasıl yaparsın? Ne hakla yaparsın? Anlamında değil.

Aylardır, "vıdı vıdı vıdı..." erkek dedikodusu olarak CHP kulislerinde ballandırıla ballandırıla, anlatılan bu iddiayı, son derece kesin ve net ifadelerle haber yapmış olduğu için.

İlk düşündüğüm şey, Enhar'ın böylesi "farazi bir iddiayı" haberleştirermekle, mesleki deneyimine tezat bir amatörlük yaparak başına büyük bir iş aldığı düşüncesiydi.

Bir nevi, "ne halt ettin sen?" Refleksiyle aradım.

Enhar bana olayın gelişimini, bu iddianın habere dönüşmesine sebep olan maddi delilleri, canlı tanıkları teeek tek sayıp dökünce, iş değişti.

Üzgünüm....

En çok da Sevgili Uğur'un ailesi adına üzgünüm ki, evet... Bu bir haber. Maddi delilleri, dayanağı olan kapı gibi bir haber. Adli bir haber. Hatta, siyasi bir haber.

***

Elbette çok tatsız bir haber!

Elbette çok yıpratıcı bir haber!

Elbette, neresinden baksan ağır dram olan bir haber. Ama haber. (Bu arada, hemen her fırsatta Enhar Güneş'le epey papaz olan, hatta bazı haberlerine de bariz ifrit olan bir gazeteciyim. Dolayısıyla, Enhar'ı kayırmaya çalışmak gibi de bir çabam olmaz-olamaz. Kayıran Allah, beni kayırsın.)
***

Sırasıyla giderken, vaziyetin hassasiyeti gereği detaylara girmeden ilerleyelim.

Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan, "Bildirici Emekli Amiraller"e ne kadar dua etse azdır.

Zira, bu haber çok daha büyük patlayabilirdi. Çok daha incitici, yıpratıcı, bezdirici olabilirdi. Allah'tan ki, burası Türkiye. Gündem bir saat içerisinde bambaşka noktaya gelebiliyor.

Amirallerin bildirisi olmasaydı, Sertaslan çok daha farklı bir noktada konuşuluyor-tartışılıyor ve bedel ödüyor olabilirdi.

Zira, haber dolaşıma girdiği andan itibaren CHP kulisleri fevkaladenin de fevkinde hareketlendi!

Kimi saydı, kimi sövdü. Kimi "istifa etmelidir" dedi.

Kimi, "sonunda patladı" diye tedirgin oldu. Kimi ise "sonunda patladı" diye sevindi.

CHP yöneticileri durumu zaten epeydir biliyordu. Milletvekilleri biliyordu. Hatta CHP Genel Merkez Yönetimi biliyordu. Uğur Sertaslan onlara başına geleni ve yakında ortaya çıkacağını anlatmış, hatta bu riske karşı uyarmıştı.

Bu noktada, CHP Genel Merkezi'nin tavrı önemliydi. Öğrendiğim kadarıyla Sertaslan vaziyeti Ankara'ya anlatırken, (İstifa edeyim mi? Kabilinden) "ne yapmamı istersiniz?" Diye sordu.

Ve yine öğrendiğim kadarıyla, CHP Genel Merkez Yönetimi Gemlik Belediye Başkanı'na, "siyaseten yoluna devam et" diye destek verdi.

Bunun üzerine de, yani Ankara'dan aldığı moral motivasyonla Sertaslan dün basının karşısına çıktı.

***

Uğur Sertaslan'ın basın toplantısında anlattıklarına girmeyeceğim. Meslektaşlarım haber ya da yorumlarında zaten konuyu aktardı.

Bence samimiydi... Ama elbette tedirgindi. Elbette epey yıpranmıştı.

Elbette olması gerektiği kadar mahcuptu. Kim bilir nasıl ve ne çok pişmandı! Kim bilir, günlerdir, aylardır, "ne yaptım ben!" Diye kendi kendisini nasıl da yemiş bitirmiş bir insan olarak yorgundu.

Finalde Sertaslan ve bu olayla ilgili fikrimi anlatacağım zaten, ancak, basın toplantısına ilişkin iki kuple eleştirim olsun.

Kıymetli Gemlik Belediyesi basın bürosu, birimi, müdürlüğü... (Kendinizi kamusal alanda her nasıl tanımlıyorsanız artık...)

Böyle kritik, böyle önemli, böyle sıra dışı, böyle ağır dram, böyle tartışmalı va hatta siyasi bela içeren bir konuda, hem de olayın üzerinden daha birkaç gün geçtikten sonra, büyük risk alarak düzenlenen basın toplantısı öyle olmaz!

İnsanları teeek tek arayıp toplantıya davet ediyorsunuz.

Ne ediyorsunuz?

Adı üzerinde, davet...

Yani, davetlimiz olun gelin diyorsunuz. Hem de bu davetin, tüm siyasi kamuoyunun konuştuğu o bela konu ile ilgili olduğunu da bizzat belirtiyorsunuz. Böylece, belki de şu ana kadar Gemlik Belediyesi'nin tarihinde gördüğü en kalabalık gazeteci hazirununun ve ilgisinin karşısına çıkıyorsunuz. (Bu arada, basın toplantısı ortamının yol geçen hanına dönmesine de büyük bir aymazlıkla çanak tutuyorsunuz! Ki, ne kadar ayıp!)

İnsanlar (her birinin özel araçla gelip gittiğini varsayalım) bir saat geliş, bir saat gidiş... En az bir saat de toplantı sürsün. Minimum üç saatini, üç saatlik devasa ve kıymetli emeğini size sunuyor.

Hem de, Kovit salgınında dünya rekoru kırdığımız bir süreçte...

"Çok riskli il" kategorisindeki Bursa'da... Vaka sayıları patlamışken... Tüm hastanelerin alarm verdiği bir süreçte, kendi sağlığını riske ederek oraya geliyor.

Ve siz o insanları, bu saydığım korkunç risk ortamında, taaaa oraya kadar getirdikten sonra onlara, "canım, biz soru almıycaz. Başkan'ın anlattığı kadarını dinle, git" diyorsunuz.

Ne kadar ayıp. Ne kadar büyük bir ayıp!

Hani insana, emeğe saygı?

Sevgili solcu Gemlik Belediyesi?..

Hiç ama hiç olmadı. (Vaziyeti haliyle kavramaya çalışan ve dönüşte o haberi yazmak zorunda olduğu için haberin bari temel unsurlarını anlamaya-öğrenmeye çalıştığı için soru soran gencecik bir meslektaşımızın, sırf görevini yapmaya çalıştığı için, soru sorduğu için gözümüzün önünde paylanması ne büyük ayıp! Biz sizi, sol değerlere önem verdiğiniz ve bu değerleri de yönetim anlayışınıza yansıttığınız için sevdik, önemsedik. Aksi halde, türevleriniz gibi kibirli, emeğe, insana saygısız, gösterişçi tiplere dönüşecekseniz... Misal benim, sizlerle hiç işim olmaz! Gözümün önünde emekçi azarlayacaksanız! İler tutar yanı olmayan insanların damladığı bir toplantıda, gencecik bir basın emekçisini işini yapmaya çalıştığı için paylayacaksınız. Olmaz. Kabul edilemez. O vakit, O Gemlik'e o Uğur niye geldi kardeşim?..)

Madem öyle...

Hazırla bir basın açıklaması, pas et herkese. "Bizden bu kadar" de. Çık işin içinden.

Onca gazeteci de, gerçek bir basın toplantısına katılacağı, soru sorup, yanıt alabileceği sanrısıyla yollara düşüp gelmesin. Emeğini, saatlerini boşuna harcamasın.

Ve hatta bir de, oralarda başka meslektaşlarının yanında paylanmasın. (Unutmayın... Kibir Şeytan'ın en sevdiği günahtır! Hele ki, solcuya hiç yakışmaz.)

Hasılı, hiç ama hiç olmadı. Hiç yakışmadı.

***

Geldik sadede...

Uğur Sertaslan, insanlığına, vicdanına ve elbette ki solculuğuna itibar ettiğim, bu vesileyle de sevdiğim isimlerdendir.

Bu nedenle başarılı olsun isterim. Bu nedenle yıpranmasını istemem. Bu nedenle Belediye Başkanlığı ve totalde siyasi yaşamı sekteye uğrasın, zarar görsün istemem.

Gemlik'i, ranta, müteahhide, yağmaya, soyguna açmaması büyük kıymettir.

İdaresindeki kamu kaynaklarını, inisiyatifindeki gücü, (sağlı-sollu) baronlara, (sağlı-sollu) kolpacılara ikram etmemesi çok büyük bir nimettir.

Gemlik'te, toplumun tutunamayan kesimini ve dar gelirliyi önceleyen bir hizmet politikası geliştirmiş olması büyük iftihar vesilesidir.

Kamu kaynaklarını öncelikle bu insanlarla paylaşması, bu insanların yararına sunması, sol bir anlayışı hayata geçirmesi açısından ne büyük tutarlılıktır...

Bu ve benzeri daha bir çok kıymeti var Uğur Sertaslan'ın...

Ve ama...

Ve fakat...

Bu kez, aktif siyasi yaşamı boyunca belki de ilk kez, vicdanıyla kantarda...

Evet... Uğur Sertaslan kıymetli bir insan. O'nun Sevgili Eşi, belli ki büyük kıymet verilesi çok güzel bir insan...

Elbette, her birimizin hassasiyet göstermesi gereken çocukları, her şeyden önemli

Ama, şu saat itibarıyla hakları, hukukları, itibarları her şartta korunması gereken biri bebek, biri anne... İki insan daha var.

Şartlar her ne olursa olsun. Detayına asla girmek istemediğim süreç her ne şekilde gelişmiş olursa olsun.

Her ikisinin de, doğuştan getirdiği hakları var. Bunlardan en önemlisi de, (Hukukta da yeri var. Araştırıp bakın derim) her ikisinin de ZEDELENMEME hakkı var! (En çok da o birkaç aylık bebeğin...)

Ve bana göre kimse kimsenin bu hakkını elinden alamaz.

***

Sertaslan'ı sevenler, yanında olanlar, O'na kıymet verenler, siyaseten bedel ödemesin isteyenler ve tüm diğerleri...

Çabanız takdire şayan.

Ama unutmayın ki...

Bazen fazla korumacı sevgi de kötülüktür.

Bazen sarsmak gerekir.

Bazen kırmak, incitmet, acıtmak gerekir.

Bazen yüzleştirmek gerekir.

Bazen de duvara toslatmak gerekir.

Üzgünüm Sevgili Uğur...

Bi tosla artık! Tosla ve çık şu mahallenin uzatmalı ergeni havasından.

Sen, solun evrensel değerlerine sahip olduğun ve bu değerleri yönettiğin kent ve o kentteki tüm insanlara yaşattığın için önemlisin.

Ama üstün, ya da imtiyazlı değilsin.

Nasıl ki, böyle bir dramdan siyaseten zarar görmeni istemezsem...

Nasıl ki, başta o güzel eşin ve çocukların olmak üzere ailenin zarar görmesini istemezsem...

Şart, şekil, medeni hal, diğer sıfat ve değişkenler umurumda olmaksızın...

Seni kurtarırken, o anne ve hele ki o bebegin de zarar görmesini istemem.

İyi solcular, elleri mahkum iyi baba olmak zorundadır. Ailenden belli ki, zaten iyi bir babasın.

İlla ki, (Maddeden-maddi yükümlülüklerden bahsetmiyorum) manen de gereğini yaparsın.

Mevzu nerede başlıyor biliyor musun?

Kendi kariyerinin devamını planlamaya çalışırken, başka hayatları incitmeyi göze alamadığında...

Ki, biz seni öyle tanıdık. Öyle tanıdığımız için sevdik.

***

Umarım, bu yaşadığın son üzüntü olsun.

Yolun da, baba gönlün de alabildiğine açık olsun.