Bir medeniyet yansıması

Hz Ali’nin yeğeni Abdullah, bir hurmalıkta çalışan köleye üç parça ekmek getirildiğini görür. Tam yiyecekken bir köpek belirir. Köle ilk parçayı köpeğe atar, köpek çok açtır ikinci ve üçüncü dilimi de atınca; Abdullah yaklaşıp sorar “bu günkü yiyeceğin ne idi?” köle o üç parça ekmek der. Hepsini köpeğe niçin verdin? Çok açtı. Sen ne yapacaksın şimdi? Oruç tutacağım. Bunun üzerine Abdullah bu hurmalığın ve kölenin sahibinin evini sorar. Adamdan hurmalığı ve köleyi satın alıp gelir ve köleye; seni ve bu hurmalığı sahibinden satın aldım. Seni azat ettim artık hürsün ve bu hurmalığı da sana hediye ettim der. Abdullah’a kendinden daha cömert birine rastladın mı dediklerinde bu köleyi anlatırmış. İyi de üç dilim ekmekle senin yaptığın aynı mı? Sorusuna “o elindeki her şeyi verdi, ben ise bir kısmını verdim” diye cevap vermiş.

Batı medeniyetsizliğinin yansıması

1989 Kasım ayında Berlin duvarı yıkılır. Her şeyi liberalizmle açıklayan Francis Fukuyama’da  “Tarihin Sonu” başlıklı makalesini o yaz kaleme almıştı. Çok kaba bir özetle insanlığın ulaşabileceği son noktaya liberalizmle ulaşılmıştır diyordu.

Bu teze karşılık ise Samuel P. Huntington “mücadele ideolojik veya ekonomik olmayacak. Mücadelenin nedeni kültürler olacak ve savaşlar farklı medeniyetler arasında gerçekleşecek teziyle medeniyetler çatışmasını” öngörür. (Medeniyet çatışması derken din farklılığı, kültür farklılığı net bir şekilde vurgulanmaktadır) Çatışmanın merkezinde de Türkiye, Kafkaslar ve İslam ülkeleri vardır.

Bu iki siyaset bilimci “ batı medeniyetinin rakipsizliğine ve nerede ise taklidinin bile imkansız olduğunu belirtirler. Huntington’un görüşüne bir tezden ziyade, yaşananlara bakınca; bu günler için önceden tasarlanmış bir proje dense yeridir.

Emre Kongar bu konuyu şöyle açıklar; Önce Çin uygarlığını ve özellikle İslam'ı Batı'nın karşısına yeni "düşmanlar" olarak dikiyor. Bu yolla, "Batıyı diri tutabilmek için" çöken Sovyetlerin yerine yeni düşmanlarınız bunlar tanımlaması yapıyor. Bunu yaparken de, karşısına aldığı toplumlara "Batı uygarlığı aslında evrensel değildir, emperyalisttir. Siz bizden farklısınız ve bunda haklısınız!" diyor ve kendisinden farklı olan dünyayı, argoda tam ifadesini bulan bir deyimle, "gaza getirerek" bütünüyle dışlıyor.

2001 yılında yaşanan 11 Eylül saldırısı planlanan çatışmanın hafriyat çalışması olup yüzde yüz Amerikan yapımıdır. Sonrası malum (Afganistan işgali, Irak işgali, Arap baharı yutturması ile orta doğu diye isimlendirdikleri coğrafyaya çöktüler.) polisiye terör boyutunda ise Yeni Zelanda’da camide yaşanan katliam bu projenin tatbikidir.

Bu yazıda entelektüel bir çizgi peşinde değilim, İslam tarihinden binlerce benzerini bulacağınız bir örnek verdim, peşi sıra, batının soğuk savaş sonrası planları ve medeniyet tasnifi yaparak aldığı pozisyonu görmeye, göstermeye çalışıyorum. Aslında Medeniyet süregelen bir çizgidir. Bir dönem bizim medeniyetimiz dünyaya nizam veriyordu. İki yıl önce aramızdan ayrılan İslam ve Bilim/Teknoloji tarihi hocası Fuat Sezgin “batı medeniyeti, İslam medeniyetinin çocuğudur”  der

Bu çocuk babasının ahlakını taşımıyor, mutasyona uğramış ruhunu kaybetmiş bencil bir kültür olduğunu da belirtelim. Nobel ödüllü flozof Albert Schweitzer batının ahlâk ve medeniyeti için şu tespiti yapar: Ahlâksız medeniyet olmaz; bugünkü Batı dünyası ahlâksızdır: Şu halde bugün bir “batı medeniyeti” yoktur.”

Ruhu yoktur derken; ünlü psikolog Carl JangIn bir anısını anlatır. Kızılderili reisiyle oturup sohbet ederken; Reis ona şöyle der: Beyaz adamın deli olduğuna tam kanaat ettim. Çünkü kafalarıyla düşündüklerini söylüyorlar demiş. Siz ne ile düşünürsünüz sorusuna da ( parmağıyla kalbini işaret ederek) biz bununla düşünüyoruz der. Batının doymak bilmezliğini Mahatma Gandhi, “Yeryüzü herkesin ihtiyacını karşılayabilir, ancak, açgözlülüğü karşılayamaz!” diyerek açıklar


Bir Korona rüzgarı, batının eteğini havalandırınca iç çamaşırı olmadığı görüldü. İsveç’te; “80 yaşının üzerindeki yaşlıları yoğun bakıma almayın” talimatı verildiğine dair İsveç sağlık kurumlarının iç yazışması ortaya çıktı! Kanada Montreal’deki “Residence Herron” adlı bakım merkezinde, korona salgınından sonra bakıcıların tesisi terk etmesi sebebiyle buradaki 130 yaşlıdan 31’i hayatını kaybetti! Bu gün sürü bağışıklığını yakalama noktasına gelen İsrail’de pandemide “engelliler ve kronik hastalığı olanlar “solunum cihazlarından en son faydalandırılacak kişiler” olması yönünde bakanlık kararını içeren belge ifşa oldu Ayrıca Mossad’ın, maske ve tıbbi malzemeleri çaldığı saptandı.

İngiltere’deki huzur evi sakinlerinin korona salgını sırasında ölüme terk edildiği, buralarda ölenlerin sayısının binlerle ifade edildiği haberlerini okuduk.

ABD ve Avrupa ülkeleri, birbirinin sağlık malzemelerine korsanca çöktüler.

Dün bize hasta adam diyenler bu gün ahlaken yoğun bakımlıktır. Onlar birbirinin mallarını gasp ediyor, Türkiye ise İngiltere dahil 156 ülke ve 9 uluslararası kuruluşa (sözcü gazetesi haberi) tıbbi malzeme desteğinde bulunuyor  (İngiltere, 84 tonluk koruyucu malzemeleri almak için İstanbul'a uçak gönderdi)                  

Bu yaptıklarımız bizim medeniyetimizin gereğidir.

Bu gün aşı milliyetçiliği yapan bir batı medeniyetsizliği ile karşı karşıyayız.