Kendisinde zaten olmayan vasıfları sürekli soru cümleleriyle ifade eden bu karikatür zatın psikolojik analizi; işin erbabı için bulunmaz bir hazinedir. Yalan çıtasını sürekli yükselterek örtmeye çalışan birisinden ülkeye fayda gelmez.

 (R.T.Erdoğan)

Benim kuşak iyi hatırlar; bizim okullu olduğumuz yıllar, gazetelerde pehlivan tefrikaları yayınlanırdı, dizi film gibi yazılardı. Kemal’in amel defteri de tefrika haline gelmeden bu yazıyla noktayı koyalım.

Cumhurbaşkanımız kendisini yalanla itham ediyor, mahkemelerde tazminata mahkum ettiriyor ama hazret aynı telden çalmaya devam ediyor.

Yanındakiler bilerek mi hata yaptırıyor ya da yetersiz danışman kadrosu mu var anlamak mümkün değil. Kendisinin çok yetersiz bir siyasi portre olduğunu biliyoruz.

Mersinden söz ederken "Gidin sahilde gezin bakalım, Güneydoğu'da böyle temiz sahili nerede bulacaksınız? Bulamazsınız." Gafını, coğrafya bilgisi eksikliğine verdik diyelim. Kendisi maliye hesap uzmanıdır. "Ben eski maliyeciyim, mal nasıl götürülür çok iyi bilirim" der ve “vergiyi asgari ücretten değil uyuşturucu tacirinden, kara para aklayanlardan, organ mafyasından al”, demesi akım derken lokum (!) demenin dik âlâsıdır.

Vergi muhasebe benimde mesleğim olduğu için kıvırtmalarına gülüyorum. Eski maliye müfettişi Akif Hamza Çebi de hemen Cafer uçtu (!) bez getirir misali “Bir faaliyetin suç olması bu faaliyetten elde edilen kazancın vergilendirilmesine engel değildir” dedi. Değildir tabii kanun maddesi ile sabittir üstelik. Ama Kemal Bey öyle konuştu ki; sanki o kanunsuz iş yapanlar o işleri serbest bir şekilde icra ediyor da kendilerinden yeterince vergi alınamıyormuş. Adam suç işliyor yakaladın sadece vergi değil malını mülkünü müsadere edersin.

Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat bile "Uyuşturucu tacirinden, organ ticaretinden vergi almak nasıl bir devlet anlayışıdır. Suç bunlar suç. Yasal faaliyet mi? Suçlunun malına, mülküne, parasına el koyar, hapse atarsın. Kemal Kılıçdaroğlu aklını mı yitirdi? Diyerek isyan etti.

Bilgi eksikliğine bir başka örnek, Rize kökenli biri olarak ve işin doğrusunu bildiğim için gazeteci Murat Bardakçı yazısını hayretle okumuştum. Şöyle yazıyordu: “Kılıçdaroğlu, geçen gün ortaya bir iddia attı, Rize'ye çayı getiren kişi İsmet İnönü'dür. Şemsiyesinin içine koyarak Rusya'dan getirmişti" (bu tip konuşmalar, çay ocağı önüne iki tabure atan eski kuşak alaylı partizanların, Bafra ya da Birinci sigarasını tüttürüp yaptıkları muhabbetlerde bile hafif kalacak iddialar. Ama KK bu. Der mi? Der vallahi) Ancak; Rize’ye gidip, tepede “ziraat” denen yere çıkanlar, Türkiye'de modern çaycılığın kurucusu, ziraat mühendisi Zihni Derin’in büstünü görürler. Hangi akla hizmet bu palavraları atarlar anlamak mümkün değil. İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’da TV de Marmarayı Ecevit yaptı demedi mi? Ya hu bunlara bilmediğimiz birileri kontrollü (!) bir şeyler mi içiriyor?. Atatürk’ün kurduğu CHP ne hale geldi.

Amansız Ak Parti karşıtı Can Ataklı, birkaç sene önce CHP kapatılsın müze yapılsın yerine Atatürkçü parti kurulsun, Ak Partinin gündemine bak, kanal açmak yeni bir şehir yapmak var, deprem sonrası yeniden Van şehrini inşa etmek var, İstanbul’da 9 milyon bina yıkıp yeniden yapmak var, Suriye var, Irak var, İran var Ortadoğu liderliği var. Sen de ne var? Adamın biri çıkıyor devlet katliam yapmıştır (Dersim olaylarını kast ediyor) başında da Atatürk vardı diyor, böyle partiyi yerin dibine sokar bu millet, sokması da lazım” sözlerini sarf etmişti.

Can Ataklı Bu gün "Net söylüyorum. Bugünkü ortamda, benim aldığım bilgiler ve deneyimlerim.. Bir parti kurulması halinde içinde Muharrem İnce'nin de olacağı bu parti, CHP'den daha fazla oy alacaktır. Oylar bölünüyor, yüzde 1 bile alamaz falan... Bunları bir kenara bırakın. Bir şeyler olacak. CHP'de konuştuğum etkili isimler, Muharrem İnce'nin içinde olacağı hareketin CHP'ye çok ciddi zarar vereceğini ve oy olarak da CHP'yi geçebileceğini söylüyor." dedi.

Siyaset ve bilgi fukaralığını bir fıkra ile anlatıp noktalayalım.

Bir dönem Erdoğan ne yaparsa aynısını yapmaya çalışıyordu. Erdoğan yer altına madencilerin yanına mı indi, bakıyorsun bizim Kemal madencilerin yanına gidiyor. Gerçi taklitler aslını yaşatır. Siyaset özgünlük ister diğeri yapmacık kalır ve iğreti durur.  Benim de TBMM de olduğum ve alevi açılımı, roman açılımı yaptığımız dönemlerde bir fıkra dolaşıma sokulmuştu. Ben bu fıkrayı bir TV kanalında anlatmıştım. Burada da yer verelim.

Fıkra bu ya, güya Kemal bey bizim roman açılımı çalışmaları yaptığımız esnada Bizde Romanlarla ilgili bir program yapalım der.

Ön hazırlık için Roman müzisyenlerden bir ekip çağrılır.

Müzisyenler arka koltukta Enstrüman çalarken, kendisi de önde hem şarkıları terennüm eder hem de Roman aksanı ile konuşmaya çalışır.

Bir ara Romanlar Enstrüman çalmayı bırakırlar.

Kemal bey romanlara seslenerek; a be neden kesersiniz çalmayı? 

Roman müzisyenler; Mezarlık yanından geçeriz be ya cevabını verince;

Madem mezarlık var o zaman çalsanıza bir Fatiha der.

Deyim yerindeyse; siyasette Arasat sandıktır. (Genel Başkan seçildiğin 2010 yılından bu yana İki Referandum, iki yerel dört Genel, iki Cumhurbaşkanlığı seçim) kaybının yazılı olduğu amel defteri sol taraftan verilir. Bu amel defteri ile siyasetin sıratı geçilmez.