Aşı geldi mi?  Aşı olacak mıyız? Ne zaman olacağız? Nerede olacağız? soruları aklımızı meşgul ederken nihayet Türkiye’de resmi olarak aşılama tedavisine başlandı. İlk aşılar olundu, siftahlar yapıldı. Aşı tartışmaları hala daha devam ederken, aşı olacaklar atı aldı Üsküdar’ı geçti bile. Peki aşı olmayacaklar ne yapıyor? Aşı olanların Story’lerini (hikaye) izleyip gaza gelmeye çalışıyor...

Aşıya şüpheli yaklaşan kesim, kendilerini aşıya karşı hazır hale getirmeye çalışıyor. Sonuç olarak popülizm neyi işaret ediyorsa biz de onu yaptığımız için sürü psikolojisine kapılmayı bekliyor. Biliyorsunuz şimdi yeni moda; aşı yaptırırken çekilen fotoğrafı sosyal medya hesaplarında paylaşmak. Allah’tan aşıyı kolumuzdan vuruluyoruz. Şimdilik görme aşamasındayız, 3-5 Story’den sonra bıkma aşamasına geçtiğimizde bu kesim de modadan geri kalmamak için hemen e-nabız’a tıklayıp randevu için harekete geçecektir diye umuyorum.

Ama bu noktada her koyunun kendi bacağından asılacağını unutuyoruz. Aşı olmak veya olmamak kişisel bir tercihtir. Herkesin hür iradesine bırakılması gereken bir konuda ne ısrar etki eder ne baskı ne de dayatma… Ayşe teyzenin altın gününde misafirlerine sunduğu manifestodan ziyade bize bu konuda bilim ve bilim adamlarının doğuracağı ‘’güven’’ yardımcı olacaktır. Araştırmak yerine kulaktan dolma bilgilere sırtımızı dayarsak, bir o yana bir bu yana savrulmaktan öteye gidemez, Allah korusun aşının çarşamba günleri o çok gittiğimiz markete düşmesini bekleriz. Bilime, hayatını tıbba adamış yüreklere kulak vermeliyiz. İçinde bulunduğumuz karmaşadan ancak böyle çıkacağımızı düşünüyorum.

Biz o yüzden en iyisi aşıyı ‘da’ zamana bırakalım. İtiraf edelim ki Türk toplumunda biraz da erteleme hastalığı vardır. Hatta Türkiye’de ilk görülme tarihi Covid-19’dan çok daha eskilere dayanır. Covid-19’un C’si bilinmezken, bu hastalık ülkede kol geziyordu.  Üstelik onun için ne kısıtlamalar getirildi ne de aşı geliştirildi. İlk önce bunu yenersek, CoronaVac’ı daha kolay aşabiliriz.