Komprador kelimesini fazla detay yapmadan "yatırım, ticaret, ya da; ekonomik olsun, politik olsun; sömürü yapan yabancı kuruluşlar için aracı görevi gören kişi, temsilci” olarak tarif edebiliriz.

Odalar Birliği (TOBB) Adalet Partisi’nin Demokrat Parti’den aldığı gelenek dolayısıyla, hep en büyük sağ partinin kumanda ettiği bir meslek örgütü olmuştur. Demirel’in iktidara geldiği 1965 yılından Mehmet Yazar’ın başkan olduğu 1979 yılına kadar her zaman yönetimi Süleyman Demirel belirlemiştir. Bunun tek istisnası ise Necmettin Erbakan’ın başkanlığa gelmesidir. 9 Mayıs 2008 tarihli bir söyleşide Mehmet Yazar “Demirel Odalar birliğini hakimiyeti altına tutarak TOBB’ un kamuoyunda beyanat ve toplantıları ile desteğini alıyordu” der. Bu az boz bir destek değildir. Büyük şirketlerin yanında küçük tüccar, küçük esnaf özetle Anadolu esnafı TOBB sayesinde yönlendiriliyordu. Erbakan,1966 yılının Şubat ayında Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığına getirilir. Bu görev Türkiye Odalar Birliği’nde bir anlamda ilk basamaktır. Bu görevi Yönetim Kurulu üyeliği, genel sekreterlik ve başkanlık takip edecektir.

Erbakan Odalar Birliği’nde “Biz Gümüş Motor Fabrikası’ndan tüm sanayici arkadaşlarımızın ricası üzerine odalar birliğine geçtik. Odalar birliğinde bir baktık ki; dövizlerin dağıtımı olsun, kredilerin dağıtımı olsun hep İstanbul’da bir işbirlikçi zümreye veriliyor. Zavallı Anadolu hep sömürülüyor. Bu böyle olmaz dedik ve Demirel’le böylece aramızda fikir ayrılığı oldu. O bu adamlara verilmesini istiyorbiz ise Anadolu’nun kalkınmasını istiyoruz.”

Erbakan Milli sanayi hamlesi için arayış içindeydi. Türkiye’nin yer altı ve yerüstü kaynaklarının verimli kullanımına çareler arıyordu. TOBB patronajında en az 50 milyon sermayeli bir maden bankasının kurulmasını istiyordu.  Hükümetin buna yanaşmaması, kaynakların komprador zihniyete aktarılması iplerin kopmasına neden olmuştu.

Erbakan amacının TOBB başkanlığı olduğunu “Ben umumi katiplikte (genel sekreterlikte) kalacak değilim, gayem Odalar Birliği’ne başkan olmaktır” sözleriyle dile getiriyordu. Gidişata göre yapılacak ilk genel kurulda seçimi alacağı yönünde esen bir rüzgar vardı. Anadolu insanı komprador yapıya bileniyordu. Nitekim genel kurul hükümet tarafından pek inandırıcı bulunmayan bir gerekçe ile bir yıl ertelenir. Kararname Sunay tarafından onaylanır. Buna rağmen genel kurul seçim kararı alır ve Erbakan TOBB başkanı seçilir Hükümet elinden kendi isteğine göre hareket eden çok önemli bir yapıyı kaybedince; her türlü hukuksuzluğu göze alır.

"Das İst Erbakan-Anadolu'nun Sanayileşme Sevdası" adlı kitabında gazeteci Fehmi Çalmuk yaşananları şöyle anlatır.

“Başbakan Süleyman Demirel dönemin Emniyet Genel Müdürü İbrahim Ural'a "Atın bu adamı kardeşim" diye seslenmişti. Atılacak kişi Erbakan'dı. Daha sonra Demirel, "Ne pahasına olursa olsun çıkarın o adamı oradan" demişti. Erbakan odasının kapısını kilitlemişti. Vali operasyon için emir verdi. Erbakan'ın oturduğu makamın kapısı kırılacaktı. Odalar Birliği önünde öğrenciler (Ülkücü ve Milli Türk Talebe Birliği) Erbakan için gece gündüz nöbet tutmaya devam etti. "Milliyetçi Türkiye, kahrolsun masonlar" şeklinde sloganlar atılıyordu. TOBB üst katlarına birçok komando sızdı. Başkanlık odasının kapısı ana baba günüydü, komandosu var, gazetecisi var, sivili, memur, polisi var. Yani herkes yerini almıştı.

Polisler kapıyı açmayı beceremediler. O zaman hırsızlık masasına emir verilip ellerinde iyi bir hırsız olup olmadığı soruldu. Sonunda çilingir Çapur Hüseyin'i getirdiler. Kapı açıldı, Erbakan içeri girenleri karşıladı ve "Müdür bey yaptığınız kanunsuz, bundan mesul olursunuz" dedi.

Nihayetinde Demirel'in baskısı sonucu Erbakan, görevini bıraktı. Bu olay Erbakan'ın siyasete girmesini artık zorunlu hale getirdi. Odalar Birliği'nden ayrıldıktan sonra Adalet Partisi'ne kaydını yaptırmaya gittiğinde; Veto edileceğini bile bile gitti ancak daha sonra Erbakan "Eğer öyle yapmasaydım bunlar, Erbakan solun karşısında sağı böldü diyeceklerdi" diye anlatıyor.

Erbakan “Türkiye’nin; Avrupa ve Amerika’nın açık pazarı haline geldiğini” belirterek uygulanan siyasetin milli olmadığını anlatıyordu.

Danıştay nezdinde Erbakan’ın başkan seçildiği genel kurulun iptali için açılan davayı Danıştay reddetmişti. Buna rağmen Erbakan’a bu denli kanunsuz ve kaba davranılması Komprador zihniyetin temsilcisi iş dünyasının baskısından olduğu su götürmez bir gerçektir. Zaten yaptırım olarak ta hükümet, dönemin yasalarına göre ancak 197 bin lira bir tazminat verecekti. (Bu detayları vermemin sebebi, Türkiye’nin çağı ıskaladığı acınası sürecin ayrıntılarla akıllarda kalması içindir.)

Erbakan’a neden karşı çıkıldı? Menderes’e neden karşı çıkıldı? Abdulhamit’e neden karşı çıkıldı? Bunun cevabı tektir ve dış kaynaklıdır. Bu köşeyi takip edenler “hep aynı oyun” diye yazdığımız yazıları okursa; Menderes dönemini okursa; bu günü de çok rahat değerlendirecektir. Yaşananlar dış kaynaklıdır dedim. Çünkü onların menfaatlerine dokunulmasa bu oyunların hiç biri olmaz. Yakın tarihe bakınca yurt içindeki olayların dışarıdan nasıl yönlendirildiği çok rahat görülür. Zaten görmeyenler için de kukla oynatanlar 25 yıl sonra bu sırları kendileri açıklıyorlar. Tabi ki iş işten geçmiş oluyor, en azından ders alınabilse diyoruz ama tarih hep tekerrür ediyor.

Rahle-i tedrisinde siyaset öğrenmekle iftihar ettiğim Erbakan hocamızı, sistemi kontrol edenler her seferinde engellemiştir. Kurduğu siyasi partilerden (MNP) Milli Nizam Partisi, (MSP) Milli Selamet Partisi, (RP) Refah Partisi ve (FP) Fazilet Partisi kapatılmıştır. (MSP 12 Eylül darbesinde Milli Güvenlik Konseyi kararı ile diğer tüm siyasi partilerle beraber, diğerleri ise AYM kararları ile kapatılmıştır.)

Bu yazı Erbakan hocanın siyasi hayatını değil, gayri milli ve bencil ekonomik yapıya karşı verdiği mücadeleden küçük bir kesittir.

Erbakan siyaseti; Dünya Müslümanlarına şu seslenişiyle özetlenebilir.” Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemseyen siyasetçiler yönetir.”