Kazım Karabekir paşa’da harf devrimi konusunda “Bu gün hangi ecnebi ile görüşseniz, ilk işi ve diyeceği söz: Türkçe gayet güzel bir lisandır, kolaydır fakat harfleri fenadır.”

Harf devrimi ile bütün Avrupa’nın eline güzel bir silah verilmiş olur. Bunlar âlem-i Islâma (İslam dünyasına) karşı diyeceklerdir ki: “Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır.” işte düşmanlarımızın çalıştığı şeytanca fikir budur.

bendeniz ecnebilerle (yabancı) iki sene Harb-ı Umûmîde (dünya Savaşı) beraber çalıştım, onlarla karşı karşıya aynı şeyi not ederek çalıştım, Ecnebiler bir sahife yazıncaya kadar ben on sahife yazar işimi bitirirdim.

Yerleşik kelimeleri budamakla kısırlaşan bir dile doğru yol aldık.                                            

Mesela “mektep” kelimesini ele alalım. Bu kelime bütün Türk ülkelerinde yaşar. Azeri, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur Türkleri bu kelimeyi kullanıyorlar. Bizde de 1960 yıllarına kadar kullanılan bu kelime atıldı, yerini Fransızcadan gelme “okul” “ecole” aldı. Türkçenin anlaşma durumu (konuşanların birbirini anlaması) bir kelimenin atılması ile ne hâle geldi. Bütün Türk ülkeleri mektep diyerek anlaşırken Türkiye’de ise okul kelimesi ile sınırlarımızın dışına çıkamaz olduk.

Yanlış kullandığımız yabancı kelimelerle de mizah konusu olabiliyoruz.                             

Gazeteci Emin Pazarcı’nın çok ilginç iki tespiti: Türkçemize yerleşen Fransızca “moral” kelimesi var Moral: Ahlak demek. Biz ise tadımızın kaçtığı maneviyatımızın güçlü olmadığı zamanlarda “moralsizim” diyoruz. Fransızca anlamı ile “ahlaksızım” diyebiliyoruz.

“Kreş” kelimesi Hıristiyanlar için “kutsal ahır” anlamı taşıyor. Çünkü Hz. İsa’nın ahırda dünyaya geldiğine inanılıyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Çocuklarımızı yuvaya değil, “kreş” diyerek ahıra göndermeyi tercih ediyoruz.

Bir yabancı kelimeyle; dilimize yerleşmiş çok sayıda kelimeyi cümle içinde kullanmaktan mahrum bırakmak dili kısırlaştırmak değil de nedir?  İngilizce “okay” yerine, Türkçe “peki”, “pekalâ”, “tamam”, “evet”, “olur”, “tabii”,“uygun”, “mümkün”, “kabul”, “iyi”,  “eyvallah” diyemez miyiz?

Keza “Stres” kelimesini “dert”, “üzüntü”, “tasa”, “yeis”, “sıkıntı”, “kaygı”, “keder”, “kasavet”, “buhran”, “bunalım”; hatta biraz daha geçmişe giderseniz “melâl”, “inkisar”, “hun”, “kudûret”, “gam”, “gussâ” kelimeleri ile ifade etmek mümkünken, neden ille de İngilizce?

Bütün bunların yanında Eczacıbaşı holdingden Bülent Eczacıbaşı’nın Plaza Dili denen uyduruk dile karşı mücadelesi var. Bu dilin özelliği: Türkçe ile İngilizce kelimeleri cümle içinde kullanma özentisi, hastalığı, ukalalığı var. Bu dil ne Türkçe ne de İngilizce. Adeta nesebi gayri sahih (piç)  bir dil

Mesela dersek; Aysel hanım benim gibi Qualificationlu (yetenekli) birini meetingi (toplantıyı) kaçırdığım için gün boyu ignore (görmezden gelmek) etti.                        

Allah aşkına bu nedir? tek kelime ile söylersek. bu yozlaşmadır..!

Yozlaşma, dilimizi karabulut gibi kaplamıştır.Bir taraftan internet kültürü, diğer taraftan dili katleden sorumsuzca ve dikkatsizce hazırlanan televizyon programları, şuursuz özentiler, gençlikte anlayamadığımız, anlaşamadığımız suni (yapay) bir dilin oluşmasına sebep olmaktadır.

Bugün, neredeyse her cümlesinin başına “ya” (Ya hocam, Ya arkadaş) ekleyen, “şey” zamirini kullanmadan cümle üretemeyen, örneğin, mesela, farz edelim ki demek yerine “atıyorum, sallıyorum, sıkıyorum” gibi pervasız ifadeler kullanan bir nesil var maalesef. Öyle bir nesil ki bu nesil, beğendiği bir şey karşısında "oha falan" oluyor. Fevkalade, mükemmel gibi zarif kelimeleri onların lisanında bulamazsınız.

Bu gün belli bir yaş kuşağının hala kullandığı berrak uğurlama cümlelerinin yerini mana fakiri cümleler aldı maalesef. “Allah’a ısmarladık, Allah’a emanet ol” yerine “Baaay, kendine iyi bak”  gibi cümleler.

Hiç unutmuyorum büyük oğlum Üniversite giriş sınavına girmişti. Öğrenciler sınav bittiğinde okuldan çıkarken bir kız öğrencimiz anne babasına koşarak “sorular manyak kolaydı” gibi abuk bir terkip (birleştirme) yapmıştı. Manyak ve kolay birleştirmesi yerine “sorular çok kolaydı” demek daha anlaşılır değil mi?

Tarihçi İsmail Hâmi Danişmerd,“Biz Türkçe değil, Çıtakça (kaba konuşan, huysuz, kavgacı dili)  konuşuyoruz ve anlaşamıyoruz” der, ardından da şunu ilave edermiş: “Hiçbir millet kendi diline bu kadar zulmetmedi..!”

Yeri gelmişken dürüstlük gereği yanlış bir ezberi bozmak istiyorum

İsmet Paşa’nın “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-Islam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.(…) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…) Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı (İsmet İnönü Hatıralar Cilt 2 sayfa 223)

Cilt ve sayfa göstererek iddia edilen bu metin uydurulmuştur. Doğru olabilmesi için sözü edilen kitabın aslının gösterilmesi gerekir. Kitabın piyasada iki baskısı vardır. Biri bilgi yayınevi tarafından 1985 yılında iki cilt olarak çıkan baskısı, diğeri ise 2006 yılında tek cilt olarak yapılan baskısı. Bu eserin ilgili sayfaları (223 ve 485) incelendiğinde İsmet İnönü’nün böyle bir ifadesi yoktur.

Söylenen şudur:  “...Harf inkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Harf inkılâbının /devriminin) bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler…” şeklinde devam notlarla kültür değişimine işaret ediliyor. Din’le İslam diniyle ilgili bir ifade yoktur.