Kıymetli okurlarım. Çoğu bilim insanına göre kronik hastalıkların % 10 veya daha azında genetik faktörler rol oynarken diğer % 90 lık kısım çevresel faktörlerin etkisi ile oluşuyor. Çevresel faktörler içerisinde ise beslenmenin rolü çok büyük. Bu nedenle karıncanın bile burun kıvırıp yaklaşmadığı gıda sandığımız maddeleri büyük bir iştah ile tüketirken çok dikkatli ve bilinçli olmalıyız.

1-UZUN YAŞAYAN İNSANLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ: Vücut fonksiyonlarını mümkün olduğunca koruyarak, söylenenleri anlayarak, elden ayaktan düşmeden ve ifade yeteneğini koruyarak olan yaşamdan söz ediyorum. Yoksa ömrünü yatalak olarak uzun süre sürdürenlerden değil. Modern dünyada 90 yaşını bu şekilde aşanlara uzun ömürlü demekteyiz. Dünyanın neresinde olursanız olun. Deprem, yangın, kazalar vs olmadığı takdirde uzun yaşayan insanların ortak 4 özelliği vardır. A) Açlık insülin düzeyleri 4-6 Ünite civarındadır. B) Yaşlarına göre kas kuvvetleri iyidir. C) Stres ile baş edebilme yeteneklerine sahiptirler. D) İçlerinde şükran duygularını daima bulundururlar. Bunlara en güzel örnek atalarımızın yaşam tarzıdır.

2-KURU YEMİŞLERİN İÇERİSİNDE EN ÇOK PROTEİN İÇERENLER: Özellikle çiğ tüketildikleri zaman mükemmel besleyici özelliklere sahiptirler. Bol vitamin, mineral, sağlıklı ve lif dolu karbonhidratlar, protein ile yağlar içerirler. Protein açısından en zengin kuruyemiş 100 gram başına kabak çekirdeğidir. Bunu ayçiçeği izler. Çok sık bahsedilen badem ise bunlardan sonra gelmektedir.

3-HANGİ BALIK, NE KADAR OMEGA-3: Omega-3 mutlaka dışarıdan almamız gereken yani vücudumuzda yapılamayan bir yağ asididir ve vücutta çok önemli görevleri üstlenir. Eksikliği obeziteden depresyona kadar bir çok hastalığın kapısını aralar. Alabileceğimiz en iyi kaynak balıklardır. Genel olarak dip balıkları değil, gezen ve soğuk suları seven balıklardan omega-3 ü daha çok alırız. Somon, sardalye, hamsi, istavrit, uskumru, palamut ve tatlı su balıklarından da doğal alabalık ve yayın bu konuda zengindir. Günde 1 gram omega-3 almamız gereklidir. Bu miktarı almak için uskumrudan 100-250 gram, somondan, istavritten, sardalya ve hamsiden 50-100 gram, ton balığından 350 gram, yayından 500 gram (bu balıkları kızartmadan) almak yeterlidir.

4-KARACİĞER YAĞLANMASI ÖNEMSENMELİ Mİ: Ortalama 450 görevi olan ve vücudumuzun en fedakâr organıdır. Vücutta nereye ne gönderilecekse öncelikle bu organdan gider. Metabolik faaliyetler, kan yapımı, vitamin ve başka yararlı maddelerin depolanması, protein ve safra yapımı, vücudun ısısının ayarlanması, toksik maddelerin arındırılması hep karaciğer tarafından gerçekleştirilir. Eski yıllardan farklı olarak günümüzde karaciğerin yağlanmasının ana sebebi obezitedir. ABD’de karaciğer nakillerinin büyük bir çoğunluğu obezite nedeni ile gelişen siroz kaynaklıdır. Yağlanan karaciğer hücreleri fonksiyonlarını istenilen şekilde yapamaz. Karaciğerin tamamen yağlanması siroz denilen hastalığa yol açar. Ülkemizde fazla kilolu ve obez erişkinler nüfusumuzun % 70 ini aşmış ise siz bu karaciğerlerin halini bir düşünün. Belirli bir döneme kadar sağlıklı beslenme, egzersiz ve bir takım ilaçların da yardımı ile yağlanmayı ortadan kaldırmak mümkün olabilmektedir.

5-OBEZİTEDEN KURTULMAK İÇİN EN ETKİLİ EGZERSİZ: İnsanlar karın bölgemde yağ var diye karın, basenlerde yağ var diye genellikle bacak çalıştırma eğilimindedirler. Oysa bu konuda çok dikkat edilmeli. Hekimlik hayatımda karın çalıştırayım derken bir çok hastamda karın kası yırtığı, göbek fıtıkları ile karşılaştım. Egzersiz konusunda tecrübe sahibi bir uzmandan destek almadan bu işe kalkışmak sıkıntılara yol açabilir. Yine de yürüyüş çok etkilidir. Buradaki hız ve kardiyo kurallarına uyum yağ yakma derecenizi çok etkiler. Yürürken şarkı söyleyemeyecek ama konuşabilecek bir tempo tutturmak önemlidir. Şarkı söyleyebiliyorsak hızımızın yeterli olmadığı anlaşılır. Konuşamıyorsak da bu kez hızımızı azaltmalıyız.

6-KOLESTEROL DÜŞÜKLÜĞÜ VE SALDIRGANLIK: Yapılan bir çok çalışma kolesterol düşüklüğünün şiddete ve intiharlara eğilimi arttırdığını göstermektedir. Kolesterol anne sütü ile aldığımız, beynimizin ve sinir sistemimizin başta olmak üzere vücudumuzun hücrelerinin vazgeçilmeyen molekülüdür. Değersiz olsa idi safra ile bağırsaklara atıldığında yeniden emilmezdi. Ne yaptık ettik bu molekülü yerin dibine soktuk. Yapılan bir çok çalışma hem maymunlarda hem de insanlarda kolesterolü azalttığınızda saldırganlığın arttığını göstermektedir. Bilim insanları merkezi serotonin düzeylerinin bu yolla azalarak sadırganlığın arttığını düşünmektedirler.