Soğukta donmaya ramak kala güneşin doğuşuyla hayata tekrar mı tutunmalıyız. Yoksa üstümüze sıçrar diye uzak durduğumuz o kahverengi renkteki su birikintilerine dahi içme suyu nazarıyla özlemle mi bakmalıyız. Telefona bakan gözlerimize şarapnel parçası mı değmeli. Ailemiz gözümüzün önünde kurşuna mı dizilmeli. Ya da can hıraş çocuğuyla savaştan kaçan bir annenin yanıbaşında o devrilen botta biz de mi olmalıyız. Çatısı insanlığın kafasına mermi gibi damlayan ve pencere aralarından feryat eden uğultu sesleri ile elinde telefonuyla sosyal medyaya saatlerini ayıramayan bir aileye fert mi olmalıyız? Ne olmalı ? Nasıl olmalı?

Unutkanlık hastalığı yaşıyorsak eyvallah. Lakin unutkanlıkla umursamazlığı birleştirip unutkanlığın bahanesini umursamazlığa yoruyorsak işte orada yaşayan et parçalarından öteye geçemiyoruz demektir. Milyarlarca iki ayağı üzerinde duran et yığını. Değerlerinden tiksinen, sadece kendi iyiliğini düşünen bencil, kibirli ahir zaman yığını. Allah bizi bu tasnifte yer almaktan uzak eylesin. Yeryüzünde tek din İslam’dır. Allah, zihinlerce doğurulmuş yoksul ve ukala aklın eseri tanrı bozuntularına tabi olanları ıslah eylesin. Her müslümana dinimizin yüklediği çok önemli bir misyon ve vizyon var. Nedir bu misyon ve vizyon?

Misyonumuz, iyi insan olmak, vizyonumuz ise iyi insan olarak bu iyiliği tüm yeryüzüne hâkim kılmak için var gücümüzle çalışmaktır. Peki biz ne yapıyoruz? İşte burada yer alan soru işaretinin altı boş! O zaman gelin bu soru işaretinin altını el birliği ile dolduralım. Sadece yılda bir ay değil. Her ay iyiliğin ardına düşelim. İyi insan olalım. İyiliği yayma kaygısı güzelim. Dert edinelim. Dertlenelim. Her gün eve gelirken izlediğimiz güzergahı değiştirelim. Şöyle birkaç arka sokağı gezelim. Belki gözümüze, kulağımıza bir feryat ilişir. Belediyelerin sosyal yardım birimlerine, güvenilir sivil toplum kuruluşlarını ziyaret edelim. Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali “Bir sofraya bir tabakta benden olsun” diyelim. Yırtık bir kıyafette bir yama da ben olayım diyelim. Ödenememiş ve dağ gibi olmuş faturaların birkaçının yükünün altına biz girelim. Kısacası İslam ile müşerref olan Müslümanlar olarak misyonumuz ve vizyonumuz doğrultusunda dert edinelim. Ülkemizin koordine ettiği tüm dünya genelinde sayısız yardım hareketi var. Lakin burada düşünmemiz gereken husus, “Ben bu yardım hareketlerinin neresindeyim?” olmalı. Birileri iyi şeyler yapıyor bize gerek yok diyip kenara çekilmek seni, beni yürüyen et yığını yapmaktan öteye geçirmiyor.

Bursa’nın İnegöl ilçesinde İnegöl Belediye Başkanı Alper TABAN, güzel bir hareket başlattı. Buna aslında harekâtta denebilir. Çünkü biz insanoğlunun unuttuğu ve umursamadığı özündeki o güzel hasletleri ortaya çıkarmak adına et yığınlığına karşı başlatılan bir mücadele bu. Hareketin adı “Askıda İyilik”.

Demek ki her “Asma eylemi” can yakmıyormuş. Bazı askılar geleceğe umut, hanelere huzur, dertlere derman olabiliyormuş. Biraz bu akımın detaylarına değinelim. Alışveriş yaptığınız işletme bu harekete üyeyse oraya işletmenin sattığı ürünlerden bağışta bulunabiliyorsunuz. Sizin adınıza ekmek, pide gibi ürünler ihtiyaç sahiplerine veriliyor. Düşünsenize maddi anlamda sıkıntılı günler geçiren bir aile reisi bir ekmek alacak lakin ceplerini şöyle bir kurcaladı ki parası kalmamış. Maaşına da bir ya da iki gün var. O işletmeye gidip “Askıdan iki ekmek alabilir miyim” dediğinde gönül kırgınlığı oluşturmadan o ihtiyacını giderebiliyor. Tarihsel geçmişimizde bunun onlarca örneği var. Zimem defterlerinde insanların borçlarının silinmesine vesile olan hayırseverler gibi. Ya da cami avlularında yer alan sadaka taşları gibi. Gönlümüzden geçen o ki tüm sektörlere bu anlayış, bu hareket yayılır. İnegöl’de başlayan bu hareketin tüm Türkiye’ye yayılması dua ve temennisi ile esen kalın dostlar.