İttihat ve Terakki’nin lideri Enver Paşa, memleketi terk ederken Talat Paşa’ya şu itirafta bulunmuştu: “Sultan Abdülhamit’e ihanet etmekle hayatımızın en büyük hatasını işledik. Kendisini çok yanlış anlamışız.” Maalesef bu son pişmanlık fayda etmedi ,edemezdi zaten, çünkü altı asırlık devlet elden gitmişti.

Merhum Alparslan Türkeş İttihatçıları şöyle ifade ediyor “Yakın tarihimizde İttihat ve Terakki fırkası var. Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşalar var. Birçokları bunları çok beğenirler. Efendim çok dürüst adamlardı, doğru adamlardı. Bak! Enver Paşa gitti, Türkistan’da şehit oldu falan. Ama koskoca Osmanlı’yı yıktıktan sonra neye yarar? Bunlar 1908’de iktidar oldular.

sırada Arnavutluk Osmanlıya bağlıydı. Yani, Osmanlı Devleti'nin sınırları Adriyatik Denizi'ndedir.

bizim elimizdedir. Selanik, Manastır, Kosova hepsi bizim idaremizdedir... Libya ve Çad bizdedir. Yani sınırımızın bir ucu Afrika’nın ortasında ekvator çizgisindedir. Arabistan, Yemen bizdedir. Yani Osmanlı Devleti’nin bir ucu Hint Okyanusu'ndadır. 1908’de durum böyledir. 10 sene içinde 1918’de hepsi gitmiş, Anadolu da işgale uğramıştır. İşte İttihat Terakki, işte Enver Paşa, işte Talat, işte Cemal Paşa!.. Efendim çok vatanseverdiler, çok dürüsttüler, hırsız değillerdi. Ama komitacı idiler. Komitacılık ile devlet adamlığı farklı şeylerdir. Bize akıl sahibi ileriyi gören devlet adamı lazım. Milletini tanıyan, tarihini bilen, kudretli devlet adamı lazım."

Osmanlı Devleti haçlı devletler tarafından paylaşılınca; bu üç darbeci yurt dışına kaçmıştı. (33 sene devletin çöküşünü engellemeye çalışan Abdülhamit için 1.600 bin km2 ye yakın toprak kaybetti diye böğüren güruh, siyasi sulbünden geldikleri İttihatçıların 10 yılda 7,5 milyon kilometre kare toprak kaybına tek kelime etmezler)

Merhum Turgut Özal, Cemal Paşa için farklı bilgilere ulaşmıştı.

Osmanlı'nın çöküşüne neden olan İttihat ve Terakki ile bugünkü CHP yöneticileri arasındaki paralelliğe de dikkat çeker

"CHP'lilerin büyük dedeleri Mithat Paşa ve 'Kinim dinimdir' diyen Ispartalı Hüseyin Avni Paşa ekibidir. Dedeleri ise Jön Türkler ve 600 yıllık Osmanlı devletini 6 yılda yıkmayı becerebilen 3'lü çete: Yüzbaşılıktan paşalığa yükselen Enver, posta memurluğundan paşa olan Talat ve malum Cemal Paşalar. Osmanlı'yı yıkmadan önce içerden bazı kimseleri İngilizler satın almışlar. (...) İngilizlerden maaş alan Osmanlı Güney Cephesi Başkomutanı Cemal Paşa'ya (Hasan Cemal'in dedesi) talimat vererek, Şam'daki İslam ulemasının (ki Şam o zaman İslami ilim merkeziymiş) genç kızlarını konağına getirmesi, onlara alkollü içki içmeye zorlaması ve tacizde bulunarak geri bırakılmaları istenmiştir. Bu emri alan (Cemal) Paşa, derhal bu işlemi yapmıştır. Bu yüz kızartıcı olaylar süratle Arap camiasına yayılmış ve 'Osmanlı artık bozulmuş ve İslami yoldan çıkmıştır' propagandası yapılarak Araplar Osmanlıya düşman yapılmıştır. Özellikle Hicaz'da hazır bekleyen Şerif Hüseyin de işin esasını bilmeden ve duyduklarına inanarak Arapların Osmanlı aleyhine İngilizler ile birlikte kıyama geçmesine sebep olmuştur.

Bu kifayetsiz ve basiretsiz zevatın yönetiminde devlet, altıncı senesinde, akılsızca birinci dünya savaşına sokulmuş, onuncu sene dolmadan devlet elden gitmiştir.

Abdülhamit han tahttan indirildiğinde şu sözü söylemişti “Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım."

27 Nisan 1909 ile Osmanlı'nın teslim olduğu 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardır ve ne acıdır ki 10 sene tamamlanamamıştır!

Bu güne gelelim: Atatürkçü kimliği ile bilinen gazeteci Dr. Hulki Cevizoğlu “Erdoğan, Siyasetten çekildim dese; ülkeyi yönetecek adam yok!” ifadesiyle, günümüz muhalefetinin Enver, Cemal ve Talat Paşalardan farkı olmadığını ilan ediyor.

Abdülhamit’e karşı 31 Mart vakasını görürüz. 31 Mart vakası ile gezi olayları, 17-25 Aralık yargı darbesi ve 15 Temmuz darbesi arasında hiç bir fark yoktur, Orada hedef Abdülhamit’ti, burada da hedef Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan (Ak Parti) iktidar dönemine kadar Lügatımızda Mavi Vatan diye bir ifade yoktu. 2 Mart 2004’te BM’ye verilen nota ile Türkiye, bazı batı bölgelerinde egemenlik hakları olduğunu ilk kez iddia etti. BM’ ye verdiğimiz 4 Ekim 2005 tarihli notada ise enlem ve boylamlar belirtilerek kıta sahanlığımızın sınırları belirlenmiştir.

Bu durumda Vatanın yüzölçümü dediğimiz zaman 783 bin Km2 kara parçasına

462 bin Km2 deniz ilavesiyle 1.245 bin Km2 anlamak gerekiyor.

Bu rakamları neden verdim? Bu tez sayesinde Türkiye, Libya ile “deniz yetki anlaşması çerçevesinde münhasır ekonomik bölge” ilanı yaptı. Uluslar arası hukuka uygun olarak yapılan bu anlaşma, siyaseten çok önemli bir kazanım olup, rakip ülkeleri açık düşüren bir diplomasi hamlesidir. Sözleşmenin yürürlüğü için Libya’da BM’nin kabul ettiği yönetimin devamı gerekiyor. Libya yönetimi istek yaptı TBMM’de Libya’ya asker gönderilmesi tezkeresi kabul edildi.

Deniz Baykal “Libya'yla yapılan askeri anlaşmamız çok önemli, emeği geçen herkesi kutluyorum. BM'nin, Libya'da desteklediğimiz hükümeti meşru görmesi çok önemli” diyor. Kılıçdaroğlu ise “Ne işimiz Libya’da” diyor. CHP eski başkan yardımcısı hariciyeci Onur Öymen “Kılıçdaroğlu bir ABD projesidir” derken; haksız mı?

Cemal paşa gibi batı siyasetine paralel hareketler maalesef günümüzde de kendini gösteriyor. ABD güneyimizde bir garnizon devlet kurma peşinde. Devletimiz ABD ve Rusya’nın olduğu bölgede üç askeri harekât yapıp engel oluyor. Muhalefet ise “ne işimiz var Suriye’de” diyor. Biz de La havle deyip devam etmeliyiz!

Yoksa Allah korusun! ortalık Cemal Paşalarla Şerif Hüseyin’lerle kaynıyor.