Kıymetli okurlarım. Mümkün olduğunca literatür takibi yaparak hem hastalarıma hem de sizlere güncel, yararlı bilgileri aktarmaya çalışıyorum. Sunduğum bilgiler tamamen bilimsel çalışmaların ürünüdür, gerçektir ve genellikle bağımsız bilim insanları tarafından bir çıkar amacı doğrultusunda sunulmayan bilgilerdir.

23 Mayıs 2018 tarihli bir bilimsel yazı kahverengi pirinç ile beyaz pirinci karşılaştırmış. Beyaz pirinç yerine bunun kullanılmasını öneriyor. Kahverengi pirinç direkt bitkinin gövdesinden alındığı şekli ile kullanılıyor. Bu nedenle başta lif olmak üzere vitamin ve mineraller açısından beyaz pirinçten çok daha iyi besleyici özelliklere sahip. Üstelik abartmadan obez ve diyabetik hastalar da bundan yapılmış pilavı gönül rahatlığı ile kullanabiliyor.

Kahverengi pirinç bol lif içermesinin yanı sıra B1, B3, B5, B6, B9 vitaminlerini ve fosfor, çinko gibi mineralleri içermekte. Ayrıca içinde bol miktarda da manganez var. Manganez çok ayrıntılı bilinen bir mineral olmasa da kas ve sinir dokusu üzerine olan etkileri çok iyi bilinmekte. Ayrıca manganez eksikliğinde gebe kalma olasılığının azaldığı ve manganezin kan şeker dengesini düzenleyen bir mineral olduğu da bilinmekte. Buna ek olarak kahverengi pirinçte bulunan fenol ve flavonoid grubu antioksidanlar özellikle cildin yaşlanmasını yavaşlatıyor.

Kahverengi pirinç lif açısından da zengin demiştik. 560 binden fazla insanın incelendiği çok önemli bir çalışma şöyle diyor: Lif açısından zengin gıdalar ile beslenen kişilerde kalp damar sistemi hastalıkları, kanser ve akciğer rahatsızlıkları liften fakir beslenenlere göre % 24-59 oranında daha az gelişiyor. Ayrıca beyaz pirinç kullanımını terk edip kahverengi pirinç kullanmaya başlayan obez kişilerde belirli bir müddet sonra karın içi yağlarda azalma başlıyor ve bu kişilerde kronik iltihap göstergelerinin en önemlilerinden olan CRP düzeylerinde de anlamlı düşmeler oluyor.

Özellikle ABD’de gluten (buğday ve benzeri tohumlarda bulunan bir protein grubu) ve buna bağlı hassasiyet giderek ilgi çeken bir konu haline geldi. Buğday ve benzeri tohumların bir müddettir genetik yapısı değişti. İçlerindeki gluten miktarları arttı. Bunun sonucunda daha çok hastada gluten ve alt birimlerine karşı hassasiyetinin oluştuğu fark edildi. Ülkemizde de yavaş yavaş gluten ile ilgili bir farkındalık başladı ve sık sık glutensiz un paketlerini marketlerde görmeye başladık. Kahverengi pirinç gluten içermediği için de bazı tohumların alternatifi olarak sofralarımızda yerini alabilir.

Meyve konusunda da özellikle obez ve diyabetik hastaların dikkatli olması gerekmekte. Her meyveye sağlıklı diye rağbet etmemeli. 23 Mayıs 2018 tarihli bir makale ülkemizde pek bilinmeyen bir meyveyi incelemiş. Ejder Meyvesi (Pitahaya) adı verilen bu meyve hem lif, hem antioksidan hem de prebiyotik etkileri açısından mükemmel bir meyve. Bol demir içerdiği için kansızlıkta da etkili. Ülkemizde de yetiştirilmeye başlanan meyve ucuzladığında sofralarda bol bol yerini alacak.

HER YERDE D VİTAMİNİ ÖNE ÇIKIYOR

Güneş girmeyen eve doktor girer sözünü çoğumuz biliriz. Büyüklerimiz yeteri kadar güneşten yararlanamayan kişilerin daha sağlıksız, sürekli hastalıklı bir hal içinde olduklarını gözlemleyerek bu sözü söylemişlerdir.

Bilim geliştikçe güneş ışınlarının ultraviyole dalgaları taşıdığını, bunlardan ultraviyole B denilen dalgaların ise cildimize temas ettiğinde kolesterol yapısındaki (hani o öcü yapılan molekül) bir maddeyi D vitamini denilen bir vitamine dönüştürdüğünü buldu. D vitamini ilk bulunduğu zaman tek görevinin bağırsaklardan kalsiyumu emerek ve bunu kemiklere oturtarak sağlam kemikler oluşturmak olduğu sanıldı. Ancak olay sadece bu değildi. Her yıl yeni faydaları bulunan bu vitamin aslında bir hormon gibi çalışıyor ve neler neler yapıyordu.

Kaslarımıza etki ederek güçlü ve iyi kasılan kasların oluşumuna sebep olan bu vitamin kas ağrıları ve fibrosit (kulunç) oluşumunu engeller. Bağışıklık sistemi hücrelerimize etki ederek vücudumuza giren mikroplara karşı kuvvetli bir savunma gücü oluşturur. Grip başta olmak üzere tüberküloz dahil pek çok mikrobik hastalığa karşı dirençli olmamızı sağlar. Ayrıca yine iltihap önleyici etkisi nedeni ile eklem iltihapları, diğer romatizmal hastalıklar ve son yıllarda çok artış gösteren iltihabi bağırsak hastalıklarına karşı koruyucu etkiler gösterir.

Pankreas da bulunan ve insülin üreten hücre gruplarını etkileyerek şeker hastalığında şeker düzeylerimizi iyileştirir. Epitel ve endotel adı verilen ve organlarımızı, damarlarımızı çevreleyen hücrelerimizi kuvvetlendirerek yüksek tansiyon, kalp hastalıkları hallerinde koruyucu etkiler sağlar. Antioksidan (oksitlenme, paslanma engelleyici) özellikleri nedeni ile özellikle meme, prostat ve kalın bağırsak kanserlerine karşı koruyucu görev üstlenir.