Tarihçi İlber Ortaylı, 2. Abdülhamit Han için “Dünyadaki sanatı çok yakından takip eden birinci sınıf bir sanatkârdı, padişah olmasa herhalde milyarder olur. Dünyanın her yerinde marka olurdu" diyor. Devamında ise “ İslam dünyasında aktif olmayı şiar edinmişti. Türkiye dışındaki Müslümanların yetiştirilmesinde çok büyük katkıları olduğunu, eğitime çok önem verdiğine” dikkat çeker

Tarihçi Dr. Ahmet Anapalı Abdülhamit han tüm giderlerini şahsi mülkünden kendi ailesinden ve saraydaki tahsisattan artırıp aşağıdaki hizmetleri yaptığını sıralar

Binlerce sınıflık Sübyan Mektepleri (İlkokul)

Yüzlerce sınıflık Askeri ve Sivil Rüştiye (Ortaokul)

Yüzlerce sınıflık Askeri ve sivil İdadi (Lise)
8 tane üniversite (Harran Üniversitesi dâhil)
(3 Ziraat Fakültesi, 6 veterinerlik Fakültesi, 4 Tıp Fakültesi, 2 Edebiyat Fakültesi,

1 Siyasal Bilgiler fakültesi (Mülkiye) , 3 Hukuk Fakültesi, 14 Güzel sanatlar Akademisi, 1 Konservatuar, 1 Çalışma Ekonomisi,) ve Galatasaray Lisesi.

Karpat hocamızdan aktarıyorum: Osmanlı’da 1729 yılı ile 1829 yılı arasındaki yüz senede basılan kitap sayısı 182 taneciktir. Abdülhamit döneminde 1876 ile 1907 arasındaki otuz senede basılan kitap sayısı 10.601’e çıktı. (Gazeteci Taha Akyol)

Recep Tayyip Erdoğan Ak Parti dönemine bakalım

2002 yılında Türkiye’de 347.000 derslik vardı. MEB 2019-2020 rakamları 727.000 derslik var. İki katından daha fazla derslik 17 yılda yapılmış.

2002 yılında 73 üniversite varken bu rakam 2019 sonu 207 rakamına ulaştı.

(üç katına yakın bir artış söz konusu)

Ak Parti İl Başkanı olduğum dönemde sanırım 2006 yılıydı, Bursa olarak derslik yapımında nüfusa oranla Türkiye birincisi olmuştuk.4 yıl içinde 2 bini aşan derslik yapılmıştı. Bizden önceki iki kat süre içinde ne kadar derslik yapılmış diye resmi rakamları istemiştim. Çünkü 28 Şubat darbesi yapılmış, Kesintisiz eğitim kılıfı altında İmam Hatiplerin önü kesilmişti.  Okul yapma seferberliği başlatılmıştı. Türkiye’de “koprador burjuvazi” denince akla TÜSİAD gelir. İş dünyasının ensesi kalınları burada toplanmıştır. Hadi eller cebe denmiş iş alemi de oluşan bu iklimde kayıtsız kalmamıştı. Mesela Bursa’mızdaki Koç ilköğretim okulu o kampanyanın eseridir. Bizim 2 bini aşkın derslik sayımıza karşın, o kampanyalı dönemler dahil yapılan derslik sayısı bizim sekizde birimiz kadar 253 derslikti. Farkı fark edin diye bir şey daha: İlköğretim okullarında bir ilk yaşandı ve ders kitapları bedava dağıtılıyor.

Sağlık alanında ilgi çeken bir olay, 1898 tarihinde İstanbul Mecidiyeköy’de bir Ermeni vatandaşın evi yanar. İtfaiye evden 3 yaşlarında bir çocuğu yanıklar içinde kurtarır ve Taksim’deki hastaneye yetiştirmeye çalışırlar. Yol uzundur ve çocuk yolda ölür. Abdülhamit’in kendi kızı da kuşpalazı (difteri) hastalığından ölmüştür. Sultanı kızının ve Ermeni çocuğun ölümü çok üzmüştür. Sağlık bakanını çağırır. “Benim himayem altında yaşayan hiçbir çocuk imkânsızlıklardan ötürü yollarda can vermemeli derhal Şişli'ye sadece etfalın (çocukların) tedavi edilebileceği bir hastane yapın masrafını da devlet değil ben hazine-i Hassamdan (kendi hususi paramdan) ödeyeceğim der. Türkiye’nin ilk çocuk hastanesi Hamidiye etfal-Şişli etfal adıyla faaliyete geçer.

Padişahı sevindiren olay Tahttan inmesine yakın bir zamanda kızının ölümüne sebep olan hastalığın aşısı bulununca; yurt dışına bakteriyolog gönderip kuşpalazı aşısını hastanede üretmeyi başarır. Hatta bu hastanede çiçek aşısı da üretilir.

Reis döneminde sağlıkta yapılanlar Türkiye’nin yaşadığı mükemmel bir gelişmedir. İktidar olduğumuzda devir aldığımız Türkiye’de, Memurun hastanesi ayrı, SSK mensubu olanın hastanesi ayrı, tabi ki askerin hastanesi de ayrı idi. SSK’ lı devlet hastanesine gidemezdi. Geceden kuyruğa girmeler, ilaç kuyrukları kısaca rezalet bir sistem vardı. Hatta parayı ödeyemezsen cenazeniz hastane morgunda rehin kalırdı. Yeni doğan çocuğunuzu bile alamazdınız.

Modern hastaneler yapıldı, Muhalefetin yapılırken kıyameti kopardığı, (Sağlıkta yıkımın yeni adı şehir hastaneleri, Şehir hastaneleri modeli tam bir facia vb başlığı atanlar) , siyasilerden eleştirenler; Pandemi döneminde kazın ayağı öyle değilmiş gerçeği karşısında ise “ben şehir hastanelerinin aleyhinde bir ley demedim” diyerek kıvırttığı modern ve fonksiyonel hastaneleri yapıldı.  Kısaca sağlıkta sistem tamamen değiştirildi ve eskiyle kıyas götürmeyecek bir başarıya imza atıldı.

Burada da bir anımı aktarmak istiyorum. 2003 yılı o dönem başbakan olan Sn Erdoğan’la helikopterle Gemlik ilçemize geçiyoruz. Gemlik’te İmam Hatip Okulu yaptırma derneği, ellerindeki binayı SSK hastanesi için devretmek istiyorlardı. Benden durumu Başbakana iletmem istenmişti. Ben bu konuyu Başbakana iletince;

Olmaz Hayrettin hayır dedi.

Ben bir anda buz kestim ve aklımdan “bu bir İmam hatipli refleksi mi? sorusu” geçti. Ben de İmam Hatipliyim hatta Cumhurbaşkanımızla aynı okulları farklı illerde okuduk.  Bu kadar katı tutum neden acaba? Dedim.  28 Şubat yaşanmış, İmam hatiplere resmen kilit vurulmaya kalkılmıştı. Herhalde bundan diye o birkaç saniye içinde beynimde gidip gelen tahminler.

Bana devamla dedi ki “Bundan sonra SSK hastanesi olmayacak, bütün sağlık hizmetlerini Sağlık bakanlığı koordine edecek. Eğer bağışlamak istiyorlarsa Sağlık Bakanlığına bağışlasınlar”

Bu yapılanlar şimdi insanlara kolay gelebilir amma zorluklarını ben biliyorum. Hastanelerin birleştirme kararı alındı. Her hayırlı işte olduğu gibi hemen mahkemelere koşanlar oldu. Mahkeme birleştirmenin haklılığı yönünde kararını açıkladığı hafta “Bu nasılsa mahkemeden döner” hesabında olan bir çok SSK hastanesi, entegrasyon (bütünleşme, uyum)  için çalışma bile yapmamıştı.

O sorumsuzlar yüzünden o hafta üç gün kadar bir süre ciddi keşmekeş yaşanmıştı.

Bu gün ambulans uçaklarla, yabancı ülkelerden sadece kendi yurttaşlarımızı değil, başka ülke yurttaşlarını da tahliye eder hale geldik.