Abdülhamit yerine bu toprağın kültürünü, değerlerini inkâr etmeyen, reddi miras yapmayan milliyetçi, muhafazakâr, mütedeyyin liderlerin isimlerini de yazabiliriz.

Türkiye’de kim olursa olsun kırk harami batı bloğunun “sadakasına elhamdulillah” demez de Türkiye’nin hakkını savunursa; ehli salibin “haçlıların” oklarının hedefidir. Kısaca asıl hedef, görünüşte kişiler olsa da gerçekte güçlenen Türkiye’dir.

Bilindiği gibi Abdülhamit han padişah olduğunda adeta; freni patlamış bir halde bayır aşağı inmekte olan kamyonun direksiyonuna geçmişti. O haliyle de olsa iktidarda kaldığı 33 sene boyunca hem uçuruma dümeyi önlemiş, hem de Osmanlı’nın birçok alanda eksi notlarını artıya çevirmişti.

Dışarıdan yapılan saldırıları biliriz de içeriden yapılan saldırılar yok mu? Birde bu saldırılar, aynı istikamette yürüdüğünüz kesimden gelirse; büyük yaralar açıyor ve üzerinden asır geçse de bu yaralar kabuk bağlamıyor.

Öyle bir ittifak kurulmuştu ki bakınca hayret ediyoruz. Dini ulema, Şeyh, Deist, Ateist, Mason, Yahudi, Ermeni, Rum ve çetecileri kol kola görüyoruz.

Bu benzemezlerin “Abdülhamit devrilmeli” etrafında birleşmeleri bana yakın tarihimizden nüktedan kişiliği ile bilinen Keçecizade Fuat Paşa’yı hatırlatır.

Bir toplantıda III. Napolyon, Fuat Paşa’ya istediklerini sıralıyor:

“Süveyş Kanalı açılmalı,

Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan’a verilmeli,

Kudüs’teki kutsal yerlerden Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı”...

(Dikkat ediniz o devirde Süveyş Kanalı açılmalı diyorlar, bizim aklı evveller kanal İstanbul için; ihanettir, felakettir diyorlar.

Girit Yunana verilmeli diyor, bu günde Fransa. Yunanistan’la büzüktaş.

Fransa, Kudüs’te hak sahibi olmak istiyor, bu gün de Kudüs ve Filistin davasını savunan neredeyse tek lider Recep Tayyip Erdoğan’dır)

Napolyon, Osmanlı Devleti’nin bunlara razı olmayacağını bildiği için de aba altından sopa gösteriyor: “Zaten bu sorunlar sizin için büyük bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atıp hafifleyiniz...”

Buna karşılık Fuat Paşa gülümsüyor ve hiç istifini bozmadan cevap veriyor:

“Biz hâlâ çok güçlüyüz, tehditlere de boyun eğmeyiz.”

İmparator bir kahkaha atar ve:

“Yapmayın” diyor, “devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor.”

Yani “Sizi vururuz” demeye getiriyor.

Bu tehdit karşısında, Fuat Paşa’nın verdiği şu nükteli cevap tarihe geçiyor:

“Haşmetmeab, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç asırdır tahriplere dirensin. Üç yüz senedir, siz dışarıdan, (dış güçler) biz içeriden, (hainler) Osmanlı’yı yıkamadık!”

Kabuk bağlamayan yaralar derken; Abdülhamit’e karşı İttihat ve Terakki ile aynı çizgide duruş gösterenleri o konuma yakıştıramadık vesselam. Her ne kadar daha sonra pişmanlıklarını dile getirenler oldu ise de maalesef devleti kaybettik. Kimleri kast ettik? Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Said-i Nursi, Tefsir sahibi Elmalılı Hamdi Yazır ve Hasan Basri Çantay, Şapka devrimi yüzünden asılan İskilipli Atıf, Ömer Rıza Doğrul, Şeyhulislâm Mustafa Sabri efendi, Babanzade gibi isimler. Bunların yanında Filozof Rıza, Süleyman Nazif ve Tevfik Fikret gibi isimlerin; yanlış yaptıklarına dair itiraflarını mısralara döktüğünü de buraya not düşelim.

Abdülhamit tahttan indirilince Osmanlı devletinde ölçü kaçtı, adalet kayboldu ve durduk yerde birinci cihan harbine sokulan devlet paramparça oldu.

bakıyorum da Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için 367 gibi bir hukuk soytarılığına sarılanlarla, Abdullah Gül aynı çizgide.. Necmettin Erbakan hocanın vaatlerini, projelerini hayata geçiren Erdoğan’a karşı Saadet Partisi CHP ile aynı çizgide.. Erdoğan’ın senelerce (karikatürize etmek gerekirse manifaturacı dükkanından alıp) ekonomi bakanlığı yaptırdığı, genç yaşta şöhret yaptığı Ali Babacan ile Başbakan ve Parti Genel Başkanı yaptığı Ahmet Davutoğlu CHP ile omuz omuza Erdoğan’a karşı Bu çark ediş, bu U dönüşü tam bir Sarhoştum aydım ben bu işten caydım halidir. Üstelik yol arkadaşları arasında sırtını kandile dayamış HDP gibi bir yapı da var. Bu ittifak, bu birliktelik zerre miktarı yerli ve milli olamaz nokta!.