Bu tarih Türkiye’de “Yeter söz milletindir” sesinin yankılanıp cevap bulduğu bir tarihtir.

Ak Partimizin birinci kongresinde Bursa il başkanı seçilmiştim.

İkinci kongremizi yapacağız. 2006 yılındaki Kongre tarihimizi bilerek 14 Mayıs olarak belirlemiştik.

Bu tarih bana da uğurlu gelmişti desem yanlış olmaz. Kongrede İki liste yarışmış seçimde delege benim listeye 535 oy, rakip olan arkadaşımıza 67 oy vermişti.

Bu girişten sonra 71 yıl önceki Menderes’li bir kongre ile devam edelim.

l3 Nisan 1949'da yapılan DP Aydın İl Kongresi'nde "Üyelerden biri, 'Sefaletin bulunduğu yerde hürriyet olamaz' dedi. Ben, aksini söyleyeceğim. Hürriyetin olduğu yerde sefalet olamaz." diyen Menderes, CHP iktidarlarında temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalara da karşı çıkmıştır, mimlenmiş ve sonunda ihraç edilmiştir.

.

1923-1950 döneminde Türkiye’yi CHP tek parti olarak yönetmiştir. Bırakınız ihracat yapmayı, bir şehirden diğerine mal götürmek bile zordu. Jandarma her şeydi. Geliri olmayandan vergi toplanır, vermeyenlere ceza yağardı. Biz balolarla modernleşirken (!)

Avrupa’da fabrikalar, atölyeler, laboratuarlar açılıyordu, bizde de; eğlence mekanları kahveler, barlar meyhaneler açılırdı.

Bu arada batılı dostlarımız (!) sırtımıza çağdaşlık sıvazlamaları da yapıyordu. 1932 yılında Belçika’da yapılan güzellik yarışmasında ilk kez bir Müslüman kıza kraliçe unvanı veriliyordu. (Bu tip yarışmalarda hala adaletli bir oylama düzeni yoktur. Kararlar konjonktüre göre alınan siyasi kararlardır)

Modernleşiyoruz derken biz, bu gün bile 1982 anayasasının güvencesinde hâla yürürlükte olan şapka kanunu ile çok zaman ve can kaybettik.

Bir göz boyamadan öteye geçmeyen batılı ülke numaralarını anlamak ve karşı hamle yapmak için de bir hayli geç kaldık.

Şapka demişken tek parti döneminden çok partili sisteme geçiş sürecinde siyasal bir simge olarak fötr ve kasket Türkiye’de yaşanmış/yaşanan iki farklı zihniyeti, iki farklı mücadeleyi kısaca iki ayrı siyaset tarzının deyim yerindeyse; resimli anlatımıdır

Fötr ve Kasket birer işaret taşı olarak bizleri farklı atmosferlere taşır. Kasket süreç içinde Hasolar, Memolar, çarıklılar, poturlular, hatta bir ara kuyruklar diye adlandırıldı.

Çünkü bu kesim çevre/taşra diye adlandırılan sınıftı. Ama ne olursa olsun kasket: kasketliler için kendilerini temsil eden net bir simgeyken;

Fötrlüler: fötrle bir başka kimliğe bürünme/benzeme bir başka şey olma/olabilme gayretindeydi.1950 seçimlerini çok partili siyasal sistemimizde önemli bir dönüm/başlangıç noktası olarak kabul etmeliyiz.

Demokrat Parti iktidarı ile merkezin kabuğu kırılmış ve çevreden merkeze taşınma başlamıştır. (Bu öyle bir kırılmadır ki, henüz seçim sonuçlarının netleştiği gece İsmet İnönü köşk balkonuna çıkarak yumruklarını sıkıp "Nankör Ankara" diyerek haykırmıştır. Merhum Menderes, bu tarihi olayı 18 Ekim 1957 tarihli Amasya mitinginde belgeleriyle açıklamıştı.)

1950’lerden bu günlere değin çevreden merkeze göçün nakliyesini hep sağ / muhafazakar partiler yapa gelmiştir. Aslında çevre/taşra sol söylemde de dillendirilen bir alandır. Nitekim 12 Mart 1971 darbesinden sonra Ecevit’in (Deniz Baykal’ın akademik tespit ve katkılarıyla) bu alanda başarı sağladığı inkar edilemez bir gerçektir. (Kentli ve seçkinci CHP (perifer) kenarın çevrenin umudu olmuştu..

(garip bir raslantı ama,Ecevit Türkiye’de meclisin kapatılmadığı darbelerden sonra 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 seçimin galibi olmuştur.)

Demokrat Parti dönemi Türkiye’nin köylülükten orta sınıfa geçişinin başlangıcı olmuştur. Ülke büyük bir değişim yaşamıştır. Hatta İnönü’nün damadı Metin Toker bir yazısında “DP kadrosunun, özelde de başbakan Menderes’in Halk Partililere göre daha büyük düşündüğünü ufkunun daha geniş olduğunu söyler gerçektende 10 yıllık DP iktidarıyla 27 yıllık tek parti iktidarını karşılaştırınca yapılan atılımlar noktasında aradaki fark herkesin hakkını teslim edeceği bir farktır.

Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir.

(DP’nin iktisat Politikası 1950-1954 Mehmet Abidin Kartal)

Şeker üretimi 1950’de 137.000 ton iken 1960’ta 643.000 ton olmuştur

çimento üretimi 400.000 ton dan 1.750.000 tona yükselmiş,

1950’de nüfus başına düşen zirai üretim 479 kilo iken 1958’de bu rakam 800 Kg.dır

  1. zirai alanda kullanılan traktör sayısı 3103 iken 1958’de 43872 olmuştur.

Milli Eğitim sahasında ise 1950’de ilkokul sayısı 1251 iken 1958’de 20.775,

27.144 öğretmene karşılık 1958’de öğretmen sayısı 50905,

öğrenci sayısı 1.460.000’tan 2.280.000’e çıkmıştır.

(Samet Ağaoğlu, Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri, İstanbul 1972 )

Osmanlı’dan bu güne anlattıklarımıza bakınca ne çok benzerlikler hatta tekrarlar var değil mi?

Ak Parti olarak biz yol medeniyettir deriz. Bir TV programında,Cumhuriyet tarihi boyunca biz gelene kadar Türkiye’de (duble) bölünmüş yol 6 bin 101 Km idi. Bizim dönem de bu rakam 26 bin Kilometreyi aştı dediğimde; karşımdaki kişi yolla hizmetle ilgili bir şey demek yerine bana;

Cumhuriyetle bir derdin mi var? Neden cumhuriyet diyorsun dedi” Ben de Burası Türkiye cumhuriyeti ne demem lazım?

Seni rahatlatacaksa değiştireyim.

”Osmanlı’dan hatta Selçukludan bu yana, Bana öyle geliyor ki sizi bu tarihlerde kesmeyebilir, istersen en başa gidelim; ilk insan Hz Adem’den biz iktidara gelene kadar bu topraklar üzerinde 6 bin 101 Km bölünmüş yol vardı, itiraz edebiliyor musun” demiştim.

Dikkat buyurunuz benzer bir rakamı 27 yıllık Tek Parti iktidar dönemiyle 10 yıllık DP iktidar döneminin karşılaştırılması için veriyorum:

(27 yılda yapılanla 10 yılda yapılana bir bakalım istedim)

1950 öncesi toplam

1.600 km yol mevcutken

1960’da bu rakam 7.000 km. olmuştu.

(Çağlar Keyder, “Modern Türkiye'nin dönüşümünde sınıf ve devlet”,1988)

Farkındamısınız? tarihimizde dünü anlatırken nedense hep bu günü görüyoruz.