Bir denizyıldızı hikayesi var…

Adamın biri, sularının çekilmesiyle birlikte kumsalda kalan denizyıldızlarını tek tek alıp tekrar denize attığı sırada onu gören biri ne yaptığını sormuş.

“Birazdan güneş çıkacak ve bu denizyıldızları ölecekler, hayatını kurtarıyorum” demiş.

Adam şaşkınlıkla tekrar sormuş; “Sahilde binlercesi var. Hangi birini kurtaracaksın. Ne fark edecek ki?

Adam kumsaldan bir denizyıldızı daha almış ve denize fırlatırken fırlattığı deniz yıldızını işaret ederek; “Belki hepsi için değil ama bunun için fark etti…”

Bu burada kalsın, başlığa dönüyorum…

***

Biz olası büyük İstanbul depremini beklerken asıl felaket haberi Kahramanmaraş’tan geldi. Tam toparlanma sürecine geçerken Hatay’da meydana gelen iki büyük deprem acı bilançoyu daha da ağırlaştırdı. İşte Türkiye’nin nasıl bir deprem ülkesi olduğunu çok net bir şekilde gördük.

Günlerce depremle yattık, depremle kalktık.

Tabii bu depremler sonrasında ‘bilimsel tartışmalar’ daha da alevlendi

Daha önceki yaşanan büyük depremleri de hatırlarsak bunca acıya rağmen Türkiye’de bilim insanlarının çırpınışlarına kulak verdiğimiz maalesef söylenemez.

Bilimin, fizik yasalarının ve mühendisliğin önemini bir kez daha anladığımızı umuyorum.  Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri odasının binasının sağlam kalmış olması gerçekten önemli örnek.

Bu ikiz depremlerin on binlerce binayı yerle bir ederken az da olsa bazılarının zarar görmemesi bilimsel bilginin yönetmeliklere uygun kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

Şimdi en başa dönüyorum…

***

Sonuçta bu depremlerde de on binlerce insan hayatını kaybetti. On binlerce kişi de kurtarıldı.

Peki bizim denizyıldızlarından farkımız ne?

İnsana bir akıl verilmiş. Kaderimizi doğanın ellerine teslim etmeyelim, farkımızı ortaya koyabilelim diye. İnsan gerekli tedbirleri alabilsin ki, denizyıldızları gibi toptan telef olmasın diye…

İşte denizyıldızları kendi kaderini yaşar. Bizim asıl kaderimiz fay hatlarımız. Yıkılan binalar bizim kaderimiz değil maalesef ihmalimiz.

Japonların geliştirdikleri teknolojinin, doğanın yarattığı deprem felaketiyle baş edebileceğini hepimiz net bir şekilde gördük.

PEKİ MARMARA DEPREMİ?

Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Bursa Şubesi Başkanı Engin Er ile yaptığımız görüşmelere göre Maalesef beklenen Marmara depremiyle ilgili de felaketler ortaya konuluyor. 

Bursa özeline baktığımızda hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde Başkan Engin Er, yaptığımız bir röportajda şunları söylemişti;

“Yıldırım, Osmangazi ve Nilüfer ilçelerine baktığımızda bir deprem anlamında bir ilçe diğer ilçelerden üstün değil. Olası büyük bir depremde merkez ne kadar etkilenirse Nilüfer’de o kadar etkilenebilir. Bunun haricinde Gemlik, Mudanya, Karacabey, Kestel, Gürsu, İnegöl ve Yenişehir ilçelerine de dikkat çekmekte fayda var. Bu saydığım ilçelerde mahalle ismi veremem ama çok fazla güvensiz yapı var.  Mollaarap’ta meydana gelen heyelanı tekrar hatırlatmak gerekir. Buralarda da binalar mühendislik tarafından kontrollü yapılması gerekir. Merkezde Altıparmak ve Kent Meydanı fay hatlarına yakın ve buralar için de yapılaşmadan dolayı riskli bölgeler diyebiliriz. Bursa artık kendine gelmeli. Yetkililer ve burada yaşayan vatandaşlar önlem almalı”

Asıl özet şu; deprem ülkemizin bir gerçeği ve biz bu doğal afeti durduramayacağımıza göre depreme dirençli kentler kurarak yaşamımızı sürdürmeliyiz.

Bu felaket ne ilk olacak ne de son olacak. Bu gerçeği bilmeli, suçu depreme atmadan ve bilimi ıskalamadan çalışmalar yapmalıyız.